Mirasın üzerinde tepinmek!
İstanbul bir efsane şehir. Doğal güzellikleri, efsaneleri, tarihi yer ve yapıları, Boğaz’ı, hanları, hamamları ama bunların içinde en çok da el değmemiş olanları güzel. Yani güzel kalmayı başarmış. Çünkü elimizi nereye atsak, nereye dokunsak rant ve zenginlik anlayışıyla, gösteriş ve hırsla korumaktan çok yok etmek, sürdürmekten çok yıkmak anlayışıyla mahvetmişiz. İstanbul’un, tarihi önemi, yapıtları, yaşanmışlıkları dolayısıyla hep bir kültür başkenti olarak kalması gerektiğini düşünmüştüm. Ne bu kadar kalabalığı hak ediyor, ne tüm sanayiinin, tüm ticaretin burada işleyip insanların geçimlerini burada kazanmaları gerekmesini. Bütün bunlar için de ciddi bir altyapı, üstyapı, yollar, binalar, iş merkezleri, araçlar, insanlar, okullar... Çıldırasıyla bir yoğunluğu hak etmiyor İstanbul. Çünkü metro çalışması yapıyorsunuz binlerce yıllık antik bir kent fırlıyor önünüze, yeni bir güzergah belirlemeye çalışıyorsunuz binlerce yıllık, o dönemlerden kalma kullanılan arkeolojik kalın