Kayıtlar

Mayıs, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Lider Diktatörlüğü !

Günümüzde, siyasi partilerimiz en büyük koruyucusu ve sağlayıcısı olmaları gereken demokraside büyük bir kaos yaşamakta. Kimi temsil açısından defarlarca başarısız olduğu halde, ısrarla halkın desteğini almaktan (!) vazgeçmiyor, kimi ne kadar yıpranmış olduğu konusundaki düşünceler adeta açık arttırmaya çıkmış olmasına rağmen yapıştıkları koltuğu bırakmaktan kaçınıyor. Demokrasiyi gerçek anlamda benimsemiş, bu konudaki sorunlarını atlatmış ülkelerde siyasete yön veren ve seçimlere katılan siyasal parti sayısı belliyken bizde ise tamamen bir kirlilik ve karmaşa, bu doğrultuda da büyük bir çekişme ve çıkar çatışması yaşanıyor. Öte yandan da siyasetçilerimiz geçmişte karıştıkları yolsuzluklar, hırsızlıklar, yüz kızartıcı suçlar, veya ilerlemiş olan yaşlarına rağmen hala daha vazgeçmiyor, vazgeçemiyor ; hırs, makam ve mevki uğruna kendi partilerine zarar verdiklerini fark etmeden veya ettikleri halde görmezden gelerek karşımıza siyasi lider olarak çıkmaya devam ediy

Böl-Parçala-Yok Et !

Üniversitelerin, bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi demokrasiyi hedefleyen (!) Türkiye’de de etkin bir muhalefet unsuru olduğunu ve dünyada üniversitelerin tepkilerinin her zaman etkili bir itici güç olduğunu bilen AKP iktidarı, uzun süreden beridir ele geçirmeyi kafasına koyduğu bu kurumları YÖK’ün yapacağı yeni düzenleme ile hayata geçirmeye hazırlanıyor. YÖK’ün hazırladığı bu düzenleme ile öğrenci sayısı fazla olan ve bu sebeple iyi yönetilemediği bahane edilerek üniversitelerin parçalanması hedefleniyor. Türkiye’de aydınlığın simgesi, laik sistemin koruyucusu üniversiteler bu yolla zayıflatılmaya, etkisizleştirilmeye ve ele geçirilmeye çalışılmaktadır. Her alanda kadrolaşan AKP iktidarı yüksek öğretim kurumlarının muhalefetini ortadan kaldırmak, ve bu kurumlarda da yandaşlara rant sağlamak, dinci kadroların, tarikatların önünü açmak adına Darwin sansürüyle karşılaşan bilimden sonra sıraya hedef olarak üniversiteleri koymuştur. Farklı yollarla denediği üniversiteleri etkisizleşt

Ortaçağ Karanlığına Dönüş !

İnsanlık tarihi, yetiştirdiği birçok bilim adamının yaptığı araştırmalar sonucu ortaya çıkardığı bilimsel gerçekliklerle doludur. Bunun yanında tarih yine, bu ilim irfanlarının ortaya koydukları çalışmaların dini çevreler tarafından, onların çıkarlarına ve dogmatik söylemlerine ters düşmesinden dolayı bu insanları baskı altına almaya çalışmalarına tanık olmuştur. Dünyanın yuvarlak olduğunu ve güneş etrafında döndüğünü öne süren Galileo ve onun gibi düşünenlerin “kutsal” engizisyon tarafından yargılanmaları, kilisenin ve Papa’lık makamının geçmişten beri söylediklerinin yanlış olduğunu ortaya çıkaracak birçok araştırma yapan insanın da işkencelerden geçirilmiş, öldürülmüş olmaları bu ayıba sadece birkaç örnektir. Yine Martin Luther, bir din adamı olarak kilisenin cennet vaadiyle satılan endüljans kağıtlarıyla insanları kandırarak onlardan para toplaması uygulaması başta olmak üzere, din bezirganlarının sayısız yalanını ortaya çıkarmaya, insanları aydınlatmaya çalışmış, karşılığında ise

Toplum Nereye ?

Bir toplumun kültür seviyesini, gelişmişliğini, medeniliğini ne belirler ? The Guardian gazetesinin Türkler üzerinde yaptıkları araştırma bu konuda ne kadar geri kalmış olduğumuzu gösteriyor. Gazetenin Türkleri, “ yabancı düşmanı, kitap okumayan, kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak gören, demokrasi bilinci gelişmemiş ve aşırı mufazakar” olarak nitelendirmesi aslında pek de yanlış olmayan bir tespit olarak yüzümüze çarpıyor. Bu değerlendirmelerin bugünkü Türkiye ve onun insanları için geçerli olmadığını savunmak ne kadar da inandırıcı olurdu ? Öyle ki, yaşadığımız ülkenin cehalet batağına saplanmış, farklılıklara düşman gözüyle bakan insanlarından tutun, o insanların seçtikleri hükümetin bakanının tehditle oy avcılığı yaptığı ve farklı belediyelerin hükümetlerinin izni olmadan hiçbir hizmette bulunamayacaklarını itiraf niteliğinde söylerek hepimize “demokrasi dersi” vermesine kadae birçok konu hangi seviyede olduğumuz konusunda birçok ipucu vermekte. Farklı d

Arka-taş !

Orta Asya'da, o günün teknolojisiyle savaşların ok ve yay ile yapıldığı dönemlerde Türk savaşçılar, arkalarından gelebilecek bir saldırıya karşı, sırtlarını bir ağaca, kayaya veya taşa dayarlarmış. Bozkır hayatı yaşadığından, bu amaçla kullanılan genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar geçtikçe bu ism "arka-taş" veya Azerice ile "arka-daş" şeklinde dilimizde kendine yer edinmiş. Sırdaşımız, güvendiğimiz, inandığımız, kimseyle paylaşmadığımız şeyleri paylaştığımız, canımızı emanet ettiğimiz ve gerekirse uğruna öleceğimiz kişilere yaptığımız bu nitelendirmenin sahibine bugünlerde rastlamak ne kadar mümkün ? Herkesin kendini düşündüğü, bunu yapmak durumunda olduğu günümüzün dünyasında gerçekten samimi insanı bulabilir ve ona güvenebilir miyiz ? Gün içerisinde binbir yüzle karşılaşıp, gçmişte bunların birçoğundan "kazık" yemiş biri olarak artık herkesten şüphe duyar hale gelmişiz. Anlamsız yakıştırmalar, bir türlü güvenememeler ve haksız ithamlarla gide

Polis Terörü

Terör, kelime anlamı olarak korkutmak, yıldırmak ve gerilim yaratmaktır. Bu tanıma göre terör birçok konuya mazleme olabilmektedir. Ancak bu kavram, ülkemizde yalnızca bölücü örgütün yaptığı eylemler olarak algılanmaktadır. Oysa bugünlerde bölücü örgütün yarattığı terörü değil, devletin polisinin neden olduğu korku, panik ve dolayısıyla terörden konuşmaktayız. Bugün sahip oldukları yetkilerle polisler, pervasızca ateş açarak masum insanların ölümüne sebep olmak, yayın dağıtan gençleri gerekçe göstermeksizin, haksız biçimde gözaltına almak, kötü muamele göstermek ve onları türlü işkencelerle hunharca katletmek, gibi insanlık suçlarından kolayca kurtulabilmektedirler. Polisin sebep olduğu bu korku ve panik havası sebebiyle, insanlar sokaklarda gördükleri memurlardan korkmakta, hatta bu korku, kendilerine "güvenlik sebebiyle" yöneltilen sorulara karşılık, karşısındaki kişinin gerçek polis olup olmadığını anlayabilmek adına ona kimlik sormaktan çekinecek k

Hayatın Anlamı !?

Pamuk ipliğine bağlı hayatımız. Her an göçüp gidebiliriz bu diyarlardan. O halde nedir bu sonu gelemeyen, üstelik bir yere de varmayan kısır tartışmalar ? Bitmeyen kavgalar, ilk fırsatta birbirini gırtlaklamaya çalışmalar...Bir gün öleceksek ve hiçbirşeyin bir anlamı kalmayacaksa neden bu kadar büyük bir mücadelenin içindeyiz ? Neden biraz daha fazla şeye sahip olmak için kendimizi yiyip bitiriyor, diğerlerini eziyor, bir türlü tatmin olmayıp daha fazlasını arzuluyoruz ? Ölüm kusan füzeleriyle çoluk çocuk yok eden ve bundan haz duyan zorbalara ne demeli...! Birey olarak daha yaşanılabilir bir yere getiremediğimiz, belki bunun mücadelesini zamanında vermemize rağmen tek kişiyle gerçekleştirilebilecek birşey olmadığından bunu başaramadığımız ve bir süre sonra üzerine düşünmekten vazgeçtiğimiz dünyayı, tersine daha çekilmez bir biçime sokuyoruz...Peki milyarlarca insanoğlunun içinde biz de varsak, bizim de söz konusu oluşumuzun bir farkı olması gerekmiyor mu ? Eğer kendi beden

Zorunlu Din Dersleri

Ülkemizde eğitim adı altında ders sıralarında okutulan ancak hiçbir mantığı bulunmayan zorunlu din derslerine karşı çıkanlar sanki dine karşı çıkıyorlarmış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu dersin zorunluluğuna meydan okuyanların, dinin kendisine meydan okuduğunu söyleyenler halkı bu yolla kandırmış ve insanların böyle sanmalarına sebep olmaktadırlar. Halbuki karşı çıkılan din değil, dinin eğitiminin verilmesi de değil, "bunun zorunlu" olması. Din eğitiminin devlet tarafından "seçmeli" olarak okullarda okutulmasının aslında zararından çok yararı vardır. Tabi ki, dersin adıyla ve müfredatıyla doğru orantılı biçimde, her inanca eşit yaklaşarak, herhangi bir tanesinin propogandasını gütmeden yapılan ve dogmadan arındırılmış din eğitiminin yararı söz konusudur. Eğer din eğitimine sahip çıkılmazsa, bunun hangi çıkarcı din sömürücüleri tarafından kullanılacağı, bundan ne kadar rant sağlayacakları ve gençlerimizin nasıl beyinlere sahip olacakları açıktır.