Adaleti düdüklemek!

Mahpusluk zordur, ağırdır. Hele bir de kapalı alanda kalma korkunuz varsa veya yerinde duramayan, sürekli bir şeylerle ilgilenen, bir yerlere giden bir insansanız. Üstelik haksız yere de girdiyseniz o deliğe, en azından öyle hissediyorsanız, işkenceden farksızdır. İster bir gün, ister bin gün olsun çektiğiniz ceza.

Hapishaneler dolmuş, tıklım tıklım hale gelmiş, yüksek mevcutlu yeni hapishanelerin açılacağı bir ülkedeyiz. Suç oranı tavan yapmış, hırlısı hırsızı, tacizcisi tecavüzcüsü elbette bir kenara, gazetecisi habercisi, sosyal medyadan yazdıklarıyla kodese atılanların artık haber değeri yok. Adalet kavramının yok olduğu, tutuklu yargılamaların suç tespit edilmeden bile isteye cezaya dönüştürüldüğü bir çukur. Öte yandan malı götürenin, arkası olanın, güçlünün, zalimin elini kolunu sallaya sallaya dolaştığı, hiç çekinmeden eylemlerine devam ettiği, herkesin göz yumduğu, insanların hak yerini bulsun diye değil yapılan eylemdeki çıkarına baktığı bir riyakârlık denizinde yüzdüğümüzü kim inkâr edebilir?

Eh, konuşulması, itiraz edilmesi gereken bu değil de nedir? Yoksulluk, fakirlik, gelişmemişlik, birbirini ezme, hükmetme, zorlama hep özetle adalet kavramının oturmamasından, uygulanmamasından kaynaklanıyor. Neden rahatça bu teşhisi koyabiliyoruz? Çünkü adaleti hissetmeyen insan kendi adaletini kendisi sağlamaya çalışır; adaletin kendisinden hesap sormayacağını bilen insan da hiç çekinmeden suç işlemeye devam eder. İşte konuşmamız gereken budur. Peki, biz ne yapıyoruz?

Bir ünlü diğerinin özel hayatı ile ilgili çirkin yakıştırmalarda bulunmuş, bu sebepten itham ettiği söylenen kadın tarafından hakkında tedbir kararı çıkarılmış. Ancak yakıştırmada bulunan kişi söylediklerinin gerçekliğine inandığı için olsa gerek devam etmiş ve 3 günlük “zorlama” tabir edilen hapis cezası almış.

Aman Allah’ım dünya durdu sanki! Yer gök onları konuşuyor. Televizyon programlarında “Türkiye’nin beklediği karar” diye duyurulan, her günümüzü işgal eden bir konu haline geldi. Mahkûm ettiren kadının vicdansızlığından tutun “herkesin hayatına kimse karışamaz” cümlesi kurabilecek kadar kapasitesi olanların destek çıkmasına, 3 günlük hapse mahkum olan kadın için yıkılıp dövünenler, ağlayıp yakaranlardan tutun, yok içeri girerken de şov yaptı zaten oh olsun diyenlere kadar, sokak röportajlarında halkın nabzını tutmaya varana kadar tek meselemiz bu haline geldi. Yahu milliyetçi bir ülkeyiz diyoruz ama şu an sınır ötesi operasyon yapılırken verilen şehitler bu kadar konuşulmuyor, böylesi dert edilmiyor kardeşim. Çıkıp bir de bir tanesi, “İnsanı linç edip sokakta yürüyemeyecek hale getirmek” dedi ya bu mesele hakkında. Pes yahu! Felsefik konuşmak, toplumsal bir tespit yapmaya gerek yok. Kitlenin anlayacağı tarzda soralım; Siz neyin kafasını yaşıyorsunuz arkadaş?

Tekrar edelim, hapis cezasıyla karşı karşıya kalmak, o soğuk duvarlarda bir gece bile nezarette geçirmek asla küçümsenecek bir durum değildir. İnsanı yıkar, hayattan bile bıktırır. Ancak suçu var veya yok belli olmadan sırf fikri hoşumuza gitmedi diye içeri hapsedilip, özünde aklını başına getirtmek, doğduğuna pişman ettirmek genel alışkanlığımız olduğu için böylesi zalim bir adalet(sizlik) sistemiyle karşı karşıyayız. İnsanlar içi boş iddianamelerle evlerinden, ailelerinden, çocuklarından, işlerinden, güçlerinden haksız yere yıllarca koparılarak zindanlarda vicdansızca çürütülüyor , işten atıldıkları için ölüm orucuna girenlere hakları yine de geri verilmiyor tek kelime etmiyoruz ama işin magazin kısmını daha çok seviyoruz. Ulan, Kadri Gürsel’in doğru bildiğini söylediği için dört duvar arasında yok edilmek istenmesi kadar konuşulmadı serbest bırakıldığında eşi ile öpüşmüş olması.

Hadi bunu özgürlük şiarıyla ve farkındalık yaratması amacıyla simge olarak göstermek istesek bir derece… Bizim gibi toplumda herkesin içinde böylesi öpüşülebilir mi diye tartıştık yine yazıklar olsun! Peki bu ülkede herkesin gözü önünde neler yapılır? Hukuk katledilebilir, tecavüze uğrayan kız çocuklarının sapıklarının sırtı sıvazlanabilir, açıkça kara para aklanabilir, hırsızlık uğursuzluk gırla gidebilir herkesin gözü önünde ama kimsenin de gıkı çıkmabilir. Hadi bir örnek verelim; Kısacık bir muhalif cümle yazdığı için kaç tane öğretmen meslekten atıldı sayısını bilmiyoruz ama yıllarca öğrencilerini taciz ettiği belirlenen bir öğretmene sadece maaş kesme cezası verildi. Düşünebiliyor musunuz, maaş kesme cezası! Müslüman ve hak bilen bir ülke olduğumuzu söyleyenler de buna kafa yorsun biraz bakalım.

Artık sorun adaleti tesis etmekten, vicdanı el vermekten de geçti, nasıl bir toplum yaratmak istiyorsunuz? Nasıl beyinler oluşturup nasıl bir geleceği yönetmek istiyorsunuz, buraya geldi mesele. Ancak ilk fırsatta, her anlamda birbirini düdüklemek amacıyla yaşayan bir toplumu daha rahat yönetebileceğinizi sanıyorsanız emin olun elden ayaktan, güçten, makamdan, mevkiden düştüğünüz anda ilk düdüklenecek olan sizsiniz. Çünkü adaletin kendisini düdüklendiniz. Ünlülerin atışmasında olduğu gibi toplum da maalesef kimin kimi nasıl düdüklediği ile daha çok ilgilendiğine göre sesinizi kimse duymayacak, ektiğinizi elbet bir gün kendiniz biçmiş olacaksınız. 

Yorumlar

Çok okunan

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!