Canavarlaşma

Son zamanlarda artan “cinnet”ler sonucu yaşanan “şiddet” olaylarının yol açtığı ailevi yıkımların, toplumsal travmaların ve söndürdüğü ocakların haberleriyle sarsılıyoruz. Hemen her şehirden insanlar ailesini, çocuklarını, eşini dostunu katlediyor, sadece öldürmekle kalmayıp insanlık dışı yöntemlere başvurarak içlerinde bastıramadıkları öfke ve saldırganlık ile toplumu dehşete düşüyorlar. Haber bültenleri “katliam”, “vahşet” başlıklarıyla açılıyor, korku ve endişe tüm toplumu esir alıyor.
Akli dengenin bozukluğu ve psikolojik sebeplerle insanların bu yola gitmeleri, hemen her ülkede karşılaşılan ve artık “sıradanlaşan” günlük haberler niteliğinde. Ancak bu “sıradan” olayların sıklaşması, üst üste gelmesi buna sebep olan durumların irdelenmesi gerekliliğini ortaya çıkartıyor.
Ekonomik sıkıntılar sebebiyle, borç batağına girmiş ve işin içinden çıkamayanların bir anda kendilerini kaybetmeleriyle yol açtıkları dramlar da, her gün televizyon, internet gibi iletişim araçlarından empoze edilen “güçlü olma”, “en büyük olma” gayeleriyle gençlerin birbirlerini ezmeleri anlatılarak böyle itibar görecekleri izlenimi ve öldürmenin yüceltilmesi de, birbirlerine tahammül edemeyip hemen şiddete başvuranlar da bu kapsama alınabilir. Her biri farklı amaç ve sebeplerle gerçekleşmiş olsa da hepsinin özü “toplumsal cinnet”in yaşandığını gösteriyor. Uzmanlar bunu “değerlerin değişiminin” sebep olduğu “hızlı toplumsal dönüşüm” nedeniyle ortaya çıkan “kaos” olarak nitelendiriyorlar.
Peki toplumdaki bu “canavarlaşma” sadece birbirlerini katledenlerin gerçekleştirdikleri bu dehşet verici olaylar mı ? Karşısındakine tahammülsüzlük ve sorunları şiddetle çözme eğilimi aslında uç noktalara ulaşmanın ana sebeplerini oluşturuyor.
Bütün saygı, sevgi değerleri yitirilmişken, herkes birbirine düşman gözüyle bakar ve birbirinden yine aynı şekilde korkar hale gelmişken, “her an başıma bir şey gelebilir” veya “hayatının garanti olmadığı” düşüncesiyle endişeli bir hayat süren insanlar varken ve daha da acısı bundan şikayet edenler de aynı şekilde hareket ediyorlarken “şiddet”i yaratanlar acaba sadece o cinayetleri işleyenler mi?
Televizyon programlarında bu konuları işleyip sözüm ona “suçluları yakalama” amacında olan yapımcıların reyting uğruna suçluları bangır bangır ifşa etmeleri, halkı kin ve nefrete sevk etmeleri en büyük suçlardan biri değil mi ? Ev hanımlarından sonra artık ev ahalisinin tamamının ilk konusu haline gelen, iki arkadaşın bir araya gelince gündeme aldıkları baş mesele olan bu programlarda işlenenler yapımcılarına aşırı kar sağlarken öte yandan içinde kötülük olmayan insanlarımızı da “canavarlaştırmaya” başladı. Öyle ki, kan davasından çok çeken bu ülkenin bu sorunundan şikayet ederken, bunu büyük bir geri kalmışlık olarak nitelerken suçlular için “kana kan” diyerek idam edilmelerini istiyor, hatta mahkeme çıkışlarında örgütlenerek o kişileri linç etmeye kalkacak kadar gözlerini karartabiliyorlar. Dahası cinayet nasıl işlenmişse, o şekilde öldürülmesini, aynı işkencelerden geçirilmesini öldürme aşamalarının aynen uygulanmasını isteyecek kadar gaddarlaşabiliyorlar.
Yaşanan caniliklere karşı tepki koymak ve buna sebep olanları lanetlemek bir toplumsal tepkidir ve gereklidir de. “Bana ne” diyen toplum kuşkusuz daha büyük bir tehlikedir. Ancak yaşananlara verilen cevaplardaki tutum ve davranış, uygulanan yol ve yöntem her birimizin şiddete ne kadar yatkın olduğumuzu gösteriyor.
Birbirine tahammülsüzlüğün ve her an saldırabilirliğin en çarpıcı kanıtı, yapılan “farklılıklar ve azınlıklar” araştırmasında ortaya çıkan toplumumuzun büyük kesiminin farklı etnik köken ve dinden olanlara veya herhangi bir dine inanmayanlara karşı olan yaklaşımını, onları aynı ortamda bile görmek istemediklerini oraya koyan sonuçtur. Muhafazakarlaşma denen bu değişim, bunun da ötesinde bir radikalleşme ve aşırılaşma sorunudur. Sözü edilen “değişen değer”lerin ortaya çıkardığı birbirine ve farklılıklara düşmanlık en büyük sorunlardan biridir toplumumuz için.

Yorumlar

Çok okunan

Adaleti düdüklemek!

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!