Faşizme Ders Verirken

Sıra dışı hareketleriyle her zaman dünya gündeminde kendine hatırı sayılır bir yer edinen Libya lideri Kaddafi eski sömürgesi olduğu İtalya'ya “tarihi” olarak nitelendirilen bir ziyaret gerçekleştirdi, tabi ki her ziyaretinin olmazsa olmazı bedevi çadırını kurdurarak ve “Libyalı Amazonlar” denilen kadın korumalarıyla birlikte. Bunlardan daha da önemli ve dikkat çeken şey ise Kaddafi'nin uçaktan inerken yakasına taktığı Libya direnişinin simge ismi Ömer Muhtar'ın (Çöl aslanı) idam edileceği kişilerce yakalandığı ve zincire vurulmuş haldeki fotoğraf ile Berlusconi'nin karşısına çıkması oldu. Bu cesaretli eylem, İtalya'nın faşist geçmişini şu anda çok da farklı bir politika izlemeyen mevcut başbakanının yüzüne vurmuş oldu.
Aşırı sağcı politikalar, ırkçı ve faşizan söylemlerle Mussolini'yi aratmayan, her fırsatta bir diktatör edasıyla yarattığı baskı ortamıyla ortaya çıkan Berlusconi siyahlar hakkında yaptığı akıllara zarar son açıklama ile gerçek yüzünü gösterdi. "Milano'da yürürken kendimi bir Avrupa şehrinde değil bir Afrika kentinde yaşıyor hissediyorum. Şehir merkezinde İtalyanlardan çok Afrikalılar var. Biz çok kültürlülüğe karşıyız. Sınır dışı etme konusunda daha katı olmalıydık" açıklaması her şeyi ortaya koyuyor.
İtalya başbakanının bu yanını güzel bir hareketle yüzüne vuran Kaddafi, lideri olduğu bölge halkı hakkında yapılan bu faşizan açıklama karşısında bu ziyareti iptal etmek veya gündemde olan ikili anlaşmaları askıya almak gibi daha büyük bir eyleme girişemez miydi ? Bunu beklemek herhalde büyük bir iyimserlik veya saflık olurdu. Çünkü Kaddafi'nin "faşizme ders verirken" kendisinin yeteri kadar masum olmadığı bir gerçek. Ülkesindeki insan hakları ihlalleri ve Afrikalı göçmenlerin insanlık dışı koşullarda yaşayarak kötü muamele görmeleri gibi birçok sabıkası olan Libya lideri bunlar sebebiyle kendisinin Berlusconi'ye yaptığının benzeri şekilde protesto edildi, İtalya senatosunda konuşmasına izin verilmedi ve protestocu gruplar kendi başbakanlarının yaptığını da suç ortaklığı olarak nitelendirdiler. Fotoğraf protestosuyla yetinen Kaddafi'nin ise daha da ileri gitmemesinin altında gerçekten de bu "suç ortaklığı"nın yattığını söylemek mümkün. İtalya'nın önemli sanayi kuruluşlarındaki Libya hisseleri ve ekonomik çıkarlar dolayısıyla ayaklar altına alınan onurlar konusunda iki liderin birbirinden farksız olduğu bir gerçek. Birbirlerine de bu şekilde baktıkları ve suçladıkları şüphe götürmeyen, söz konusu çıkar olunca gülümseyen riyakar suratlar her zaman kendisini daha demokrat, daha özgürlükçü, daha adil sanırlar. Dışarıdaki siyaset ve insanlık ihlallerini lanetlerken kendi baskılarını görmezden gelirler. Hatta lideri oldukları ülkelerde despot, baskıcı, faşizan bir kimliğe bürünürken uluslararası alanda tam tersi bir intiba bırakmaya çalışırlar.
Buna en güzel örneği ülkemizden verebiliriz. Farklı düşünceyi baskı altına alan ve ilk fırsatta yok etmeye çalışan, eleştiri kaldırmayan, partisinin adının söyleniş şekli konusunda dahi öfkeye kapılacak kadar demokrasiden nasibini almamış olan ve demokrasiyi yalnıza "sandık" olarak gören zihniyetin oluşturmak istediği "tek sesli koro" gibi anti-demokratik hareketlerin aksine başbakanımız yurtdışında verdiği ödünlerle nasıl bir izlenim bıraktıysa "barış, özgürlük, demokrasi alanında dünyanın önde gelen liderlerine verilen Barış Ödülü'nü (Prix de la Fondation) Obama ile birlikte alacak.
Ya biz, kendimize göre çok lüks bir demokrasi istiyoruz ya da kuvvetler ayrılığı ilkesine rağmen "yasama" açısından meclis çoğunluğunun "yürütme" ile bakanlar kurulunun, çıkacak yasaları onaylamada Cumhurbaşkanı'nın ve yüksek mahkemeler hariç Adalet Bakanlığı'na bağlı olan "yargı"nın tek partiden oluşması yaşanan kuşatma ile bu "lüks"ün aksine tam da hak ettiğimiz biçimde yönetildiğimizi akla getiriyor ! Bunun yanında en büyük muhalefet unsurlarından olması gereken ancak tepkisiz kalan sivil toplum örgütleri ve üniversitelerle birlikte büyük çoğunluğu "yandaş" olan medyanın bağımsız olan bölümünün de baskı altına alınmaya çalışılması, demokrasi açısından bizim liderlerimizin de diğerlerinden pek farklı olmadığını kanıtlıyor.
Bu doğrultuda Berlusconi ile Tayyip Erdoğan'ın bu kadar sıkı dost olması bir rastlantı mıdır acaba ?

Yorumlar

Çok okunan

Adaleti düdüklemek!

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!