Oyum Tayyip'in Boyuna, Günahı Halkın Boynuna!

Sonunda 12 Eylül geldi çattı. Referanduma ilgisiz, yapılmak istenene kayıtsızlar bir kenara, gelişmeleri önemseyip takip edenler dahi her yandan maruz kalınan referandum propagandasından bıkmış durumda. Herkes, “bitse de gitsek” der gibi. Mide bulantısı etkisi göstermeye başlamasından dolayı artık ben de köşe yazısı okuyamaz, tartışma programı izleyemez oldum. Neyse ki, sonuçların analizinin yapılmasından sonra bu fasıl bitecek ve vatandaş yakınlardaki genel seçim arifesine kadar rahat bir nefes alacak.
Bu referandum sürecine, Uğur Mumcu’nun o meşhur tespitinin gerçekliği damgasını vurdu. “Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olma” konusunda yapılacak sıralamada ülkemizin bir numaraya yerleşeceği kaçınılmaz bir gerçek.
İnsanlar neye oy vereceğini bilmiyor. Bilmemesi bir kenara, öğrenmeye çalışmıyor da. Okumayan toplumun cahil cühela yığınları sorulan sorular karşısında bilgisiz, boş cevaplar veriyorlar. İşin kötü yanı, “iktidardan memnunuz o yüzden oyumuz evet” diyenlerin yanında, “AKP’yi istemiyoruz, o yüzden oyumuz hayır” diyenler var. Ve yapılan anketlerle sabitlenmiştir ki, “hayır” oyu eğitim düzeyinin artmasıyla doğru orantılı. Ancak ikinci kısma giriyorsanız sizin de alacağınız olsun! Halkın geri bırakılması planının alt başlığı olan, “siyasetten nefret ettirme” operasyonuna alet olduğunuz için! Her halk hak ettiğiyle yönetilir gerçeğiyle karşı karşıya olmamızın başlıca sebebi budur.
Tanımadığımız insanlarla bilinçli olarak açtığımız siyasi sohbetlerde gördük ki, nefesimizi boşuna tüketmişiz. İnsanlar ikna olmuyor. Üstelik belirli bir fikir sahibi oldukları, araştırıp da öğrenerek kendi özgür iradeleriyle verdikleri dolayısıyla asla değil.
50’lilerinde bir ağabeyle konuşmamızda konu referanduma gelince hiç tereddüt etmeden “evet” vereceğini söylüyor. Sebebini sorgulamaya girişiyoruz ki, çok fazla karşılaşılan “iktidardan memnunum da ondan” cevabını alacağımızı sanıyoruz. Yok, “darbeciler yargılansın” safsatasına da değil. “Ee, gözüne kurban olduğum ağabeyim, neden evet diyorsun o zaman” diye soruyoruz. Aldığımız yanıt çok hoş:
“Vallahi bunca anayasa profesörü çıkıyor, doğrusunun ‘evet’ vermek olduğunu söylüyor. Herhalde o kadar okumuş etmiş insanlar yanlış bilmez” diyor. İlk şaşkınlıktan sonra “STV, ATV, KANAL 7, KANAL 24” seyrederse tabii ki onlarla karşılaşacağını söylüyorum. Hoş diğer haber kanalları da baskı altında olmasına rağmen en azından iktidarın şakşakçılığını yapmıyorlar. Biat etmeyi o kadar iyi başarıyorlar ki, yandaş medyaya biraz olsun maruz kalırsanız siz de ateşli bir AKP’li olabilirsiniz, aman uzak durmakta yarar var!
Değiştirilen maddeler hakkında konuşmaya girişiyoruz, “diğer maddeler göz boyama, şu kadar üye atayacak, yargıyı ele geçirecek” diyoruz ki yine her zaman gördüğümüz ilgisiz bakışlarla karşılaşıyoruz. “Anayasa teknik konudur, herkes ilgilenmek durumunda değildir” diyerek daha can alıcı noktalardan girmeye çalışıyoruz.
“Yaa, koskoca başbakan yanlış bir iş yapmaz herhalde” diyor. Birlikte ikna mücadelesine giriştiğim ağabey ise başka bir noktadan ustaca yakalıyor.
“Sen emekli misin?”
“Evet”
“Evin var mı?”
“Hayır”
“Araban var mı?”
“Yok”
“Çocuklarını okutuyorsun?”
“Evet”
“Borcun?”
“Var”
“Allah senin cezanı versin” diyor ve gazeteyi açıyor. O günlerde Tayyip’in havuzlu villası tartışmaları var ve gazetede manşet. Birkaç gün önce işçi emeklisi olduğunu vurgulayan Tayyip Erdoğan’ı biraz önce konuşmuş olduğumuzdan gazeteyi göstererek;
“Bak! Sen yıllarca çalışıp emekli oldun. Adam da senin gibi emekli. Şu kadar zamana kadar kirada oturdun, adam villa sahibi olmuş, oğluna gemi almış, milyon dolarla serveti var. Senin gibi emeklinin ben aklına olayım!”
Böyle bir çıkışı beklemiyor olacaktı ki bir anda şaşırıp sustu. Beklediğimiz tepkiyi alamayınca da son noktayı koydu ağabeyimiz.
“Hırsız oğlum bu hırsız. Ve sen hala daha ‘bir hırsızın yaptığı yanlış olmaz’ herhalde diyorsun”
Dillere pelesenk olmuş “eh, herkes çaldı ki zaten” diyor.
Ne demeli artık. Bir süre sessiz ve kızgın şekilde bekledikten sonra patlıyor yanımdaki ateşli komünist:
“Sen hırsızları koruyorsun ya. Ulan senin tuttuğun orucun içine edeyim ben. Senin müslümanlığının içine edeyim ben. En büyük günahı işleyeni, kul hakkını yiyeni savunuyorsun…”
Gerilen ortamın yumuşaması için bir süre susulup konuşmalara devam ediliyor. Ancak karşımızdaki kişi Nuh diyor peygamber demiyor. Sonra bir ara konu daha farklı bir boyuta çıkınca dert yanmaya başlıyor:
“Ülkemiz ne kadar zengindi, sayısız ağaç, sayısız meyve, tarımdı, çiftçiydi bilmem ne. Yiye yiye doyamadılar.”
Önümdeki masayı alıp da kafasına geçirmek geliyor içimden ki çelişkiyi soruyorum ona:
“Biraz önce herkes soydu diyerek yine soygunculara destek oluyordun? Bu ne yaman çelişki annem!?”
Verdiği cevap ise efsane:
“Boşver, biz anlamayız bu siyasetten!”
Üstüne daha ne diyebilirsiniz ki. Bu gerçekle karşılaşınca içinizden daha bir şey okumak, insanlara aktarmak gelir mi? Trabzon’dan gelen teyzem aramızdaki siyasi toplantılardan birine başladığımızda anlatıyor:
“Taksiye bindim. Hoşbeşten sonra konu referanduma geldi. ‘Evet’ verecekmiş taksici. Ve neden biliyor musunuz? Tayyip Erdoğan’la birlikte ülkemiz kısa boylu başbakanlardan kurtulmuş. Obama bile Tayyip’e aşağıdan bakmak zorunda kalmış. Avrupa’da, Amerika’da böyle uzun boylu bir başbakan dolayısıyla saygınlığımız artıyormuş. Onun boyuna kurban olmamız gerekirmiş!”
Akıllar miting meydanlarındaki “boy, soy” tartışmalarına giderken ve “halkı bu seviyesiz tartışmalara maruz bırakmaya utanmıyor musunuz” diye sorarken aslında halkın da bunu istediğini anlayarak gülümsüyoruz ama fazla uzun sürmüyor gülümsememiz. İçimiz kan ağlayarak bir arada yaşamak zorunda olduğumuz insanlardan utanıyoruz!
Bunun sorumlusu kim? Evet 12 Eylül. Halkın siyasetten uzak durması, gençlerin apolitik hale gelmesi, okuyanların, sorgulayanların engellenmesinin, “aman oğlum, aman kızım uzak durun olaylardan” söyleminin yaygınlaşmasının sebebi? 12 Eylül süreci bütün halkı siyasetten, ülke meselelerinden uzak tuttu, ilgilenenlerin kellesini aldı, kökünü kuruttu. Ve şimdi 12 Eylül’ün önünü açıp iktidar yaptığı adamlar çıkmış 12 Eylül’ü yargılayacaklarını söylüyorlar. 8 yıllık iktidarınız boyunca, zamanaşımının gerçekleşmesinden önce neredeydiniz diye soracak mıyız? Hayır sormayacağız! Çünkü inanmıyoruz.  82 Anayasasının halk tarafından %92 ile kabul edilmiş olduğunu hatırlayarak, şimdi aynı halkın bu anayasayı değiştirmek gibi bir derdi olduğuna, dün ayakta alkışladıkları darbecileri bugün yargılamak istemesine ise hiç inanmıyoruz. Halkı bununla aldatanlara en güzel cevaptır referandumdan çıkacak bir “HAYIR”. 13 Eylül’e, ya daha özgür bir toplum umudunun yeşermesiyle uyanacağız, ya da 12 Eylül’ün yargı aşamasının da tamamlanıp ülkede AKP faşizminin daha da artarak devam edeceği sürece uyanacağız. Daha özgür bir ülkeye uyanma dileğiyle..!

Yorumlar

Çok okunan

Adaleti düdüklemek!

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!