Lepiska Saçlı 'Spin' Doktoru!
Siyasetçilerimiz, devlet adamlarımız, asık suratlı, çatık kaşlı, kavgacı…
Yüzlerinde tebessüme ancak, birbirlerine bağıra çağıra yüklendikten sonra, kendilerine bir hayli haz verdiği belli olan, ardı ardına sıraladıkları hakaretlere sıra gelince rastlıyoruz. İçimiz daralıyor vallahi!
Neyse ki, Egemen Bağış gibi her hareketiyle güldürmeyi başaran bir bakanımız var. Yıllar yılı Amerika’da yaşayıp bir şekilde buradaki Türk Dernekleri’nin başına geçmesine rağmen önceleri salt tercümanlıkla yetinen Bağış’ın, şimdilerde baş müzakerecilik gibi yoğun ve meşakkatli bir görevde, uzun bir yolculuk gerektiren AB ile ilişkilerden sorumlu bir görevi var! Bu sayede Türkiye’yi pazarlamak gibi bir misyon edinmişçesine kültürel etkinliklere katılıyor, nerede bir atraksiyon hemen orada bitiveriyor!
Renkli kültürel yaşamının ötesinde, gittiği üniversitede kendisini protesto eden gençlere müdahale etmeye hazırlanan güvenliği durdurup, “AB standartlarına göre iki dakika protesto etme hakkınız var” diyerek, öğrencileri bu mühleti tanıdıktan sonra yaka paça, tekme tokat dışarı attıracak kadar demokrattır kendileri.
İnsan hakları ihlallerini gerekçe göstererek Türkiye’ye gelmeyen U2 gibi bir grubu 1 Milyon Lira’ya ikna etme operasyonunda baş müzakerelerde bulunan, ancak çabalarını “U2 ülkemizde bir şeylerin değiştiğini gördüğü için geldi” sözleriyle mütevazı bir şekilde reddeden Bağış, konserde 6 sıfırlı mevduat için kendisine teşekkür eden Bono yüzünden yuhalanmıştı! Demokrat kimliğinden hiçbir tahrike karşın ödün vermeyen Bağış ise, kendisini yuhalayanlara ders gibi bir cevap vermişti:
“Canları sağ olsun. Islık çalan gençler de bizim kardeşlerimiz. Onları da seviyoruz. Biz sadece bizi sevenleri değil, sevmeyenlerimizi de temsil ediyoruz."
Kendilerini sevmeyenleri nasıl temsil ettiklerini özellikle son dönemde gayet güzel görüyoruz.
Ocak Ayı Atraksiyonları
“Lepiska saçlı Egemen"in(*) kariyeri açısından içinde bulunduğumuz Ocak ayının bir dönüm noktası olduğu söylenebilir. Öğrencileri iki dakikalık mühletten sonra dövdürmesinin yıldönümü olmasının yanı sıra, yıllarca ABD’de yaşayıp, burada oluşturdukları “Türk lobisi” ile büyük övünç duyarken bir anda keşfedilip dış ilişkiler danışmanlığından 32 yaşında milletvekilliğine yükseltilmiş, şu anki görevine getirildiği 8 Ocak 2009’un hemen ardından 23 Ocak’ta da patron olmayı başarabilmiştir! Vakko’da müdür olan eşiyle Astoria bayiindeki ortaklığının sembolik olduğunu belirten Bağış’ın, görevi gereği her hareketini uydurmaya çalıştığı AB’de ise, siyasilerin parlamenter seçildikten sonra şirketlerde hisse sahibi olmalarına dahi izin verilmiyor. AB’nin ilerleme raporunda bu tip etik ilkelerin eksikliği eleştirilirken, son rapor için “artık burnumuza AB kokuları gelmeye başlamıştır” diyen Bağış’ın daha çok Dolar’ın kokusunu almakta uzman olduğu düşünülüyor. AB görevine geldiğinde selefinin başarılarını da göz ardı etmeyerek “koşmaya devam edeceğiz” diyen Bağış için en doğru tespiti belki de Milliyet yazarı Kadri Gürsel yapmıştır. Gürsel’e göre Egemen Bağış bir “spin doktoru.”
“Burada ‘spin’, dönmek, döndürmek anlamında kullanılmakta ve “ ‘spin doktoru’ aslında olumsuz bir durumu kamuoyuna olumluymuş gibi ‘satmakta’ ustalaşmış bir halkla ilişkiler kapasitesine sahip olanlara Batı’da verilen ad...” (Kadri Gürsel – 15 Ocak 2009 Milliyet)
Ancak, AB ile işler kesat gittiğinden olacak, bugünlerde pazarlamacılık kabiliyetini farklı alanlara kanalize olarak kullanıyor. Son olarak “New York’ta Beş Minare” ile dönemsel trendleri iyi takip ederek, iktidara ve egemen görüşe herhangi bir eleştiri getirmeden “aykırı” film çekebilme yeteneğiyle bir kez daha gönüllerde taht kurmayı başaran Mahsun Kırmızıgül’ün filmine el atmış. Filmi izleyenler her şey mutlu mesut giderken bir anda karşılarına çıkan replikle dumura uğramışlar. Filmde Hacı karakteri Türkiye’ye getirilecek ve emniyette sorguya alınacaktır. Hacı’nın arkadaşı Marcus ise, gözaltındayken Hacı’nın başına bir şey geleceğinden korkmaktadır. Tam o sırada ortaya, cengaver Türk polisi rolündeki Mustafa Sandal atlamıştır:
“AB uyum yasalarından sonra Türkiye’de çok şey değişti, işkence ve idam cezası kalktı, uygulanmıyor. Gözaltı koşulları oldukça iyi ve kendisi güvende. Korkmayın, Hacı’ya bir şey olmayacak!”
İşte bu repliğin tüm izleyiciyi filmden tamamen kopardığı, filmin sonuna kadar “acaba Mahsun bu sefer kime yaranmaya çalıştı” düşüncelerine yol açtığı iddia ediliyor. Daha sonra da öğreniliyor ki bizim Egemen Bağış, bunca işi arasında filmin senaryosuna da bir ayar çekmiş. Yahu sevgili AB ile ilişkilerden sorumlu bakan, siz ne kadar da yaratıcı bir kişiliksiniz! Madem filmi palavralarınızla destekleyecektiniz, “Türkiye’de ARTIK işkence uygulanmıyor” diyerek bir zamanlar bu insanlık dışı olayların olduğunu düşündürmek yerine, “Türkiye’de işkence yok kiii!” şeklinde cümleler kullansaydınız da en azından şu öğrencileri yerlerde sürükleyen, bebek öldüren, gözaltında işkenceyle insan katleden polisiniz için yaptığınız, “Bizim polisimiz birçok ülkenin polisinden çok daha vicdanlıdır, çok daha merhametlidir. Vatandaşın durup dururken polis tarafından hırpalandığına inanmakta zorlanıyorum'' açıklamasıyla çelişmezdiniz. Yoksa polisin tutumunda bizim göremediğimiz bir değişim mi yaşandı? Ha, eğer iktidarınızla birlikte polisinizi toplumsal muhalefeti yok etmeye karşı eğittiyseniz orası ayrı!
Ancak kabul etmek gerekir ki, Bağış’ın kastettiği polisin nefsi müdafaasından başka bir şey değildir. Dolmabahçe katliamında polisin aşırı güç kullanıp kullanmadığı yönündeki bir soruyu, “Polise karşı kullanılan şiddet gerçekten aşırıydı” şeklinde yanıtlayabilmiş, bravo doğrusu! Dilinden düşürmediği AB standardına göre yumurta atma gibi bir özgürlük yokmuş. Belli ki milletvekili seçildikten sonra gürleşmeye başlayan saçları dolayısıyla yumurtanın çok değişik faydaları olduğunu düşünüyor, bu mucizevi besinin heba edilmesini istemiyor! Herhalde bu amaç doğrultusunda, Ekim ayında Ankara Üniversitesi’nde kendisini yumurta ile protesto eden Nihal Çarıkçı adlı öğrenciden şikayetçi oldu ve uzlaşma teklifini de “siyah renkli ceketimin sol omzu kirlendi” gerekçesiyle reddetti! Film senaristliğinden sonra, mizah yeteneği ile bu dönem de ortalığı kasıp kavurmaya devam ediyor. Bu öğrenci şimdi 2 yıl 4 aya kadar hapis istemiyle yargılanacak. Davanın yumurta protestoları için örnek teşkil etmesinin yolunu açarak, AB yolunda demokratikleşme adımlarınızı yumurta davaları eşliğinde övünçle atmaya devam edebilirsiniz.
Yandaş Yönetmen Lazım
Söylediğine göre filmin çekimleri başlamadan önce senaryoyu Mahsun göndermiş. Bağış da, Fatih Akın’ın “Yaşamın Kıyısında” filminin ardından, sinema sektörünün toplum üzerinde etkili olabileceğini düşünerek bu repliğin eklenmesinin, olumlu olacağını söylemiş. Senaristlikten oldukça etkilendiği belli olan Bağış yerinde durmuyor:
“Bu tür dizi, film senaristlerinin tekliflerine açığız. Her türlü katkıyı sağlamayı arzu ediyoruz.”
“Bu tür dizi, film senaristlerinin tekliflerine açığız. Her türlü katkıyı sağlamayı arzu ediyoruz.”
Bu, verilen gözdağının artık köşe yazarlarını aşarak sinemacılara kadar ulaştığını gösteriyor. Eh artık, siz de ayağınızı denk alın. Artık senaryoları denetleyen replikten sorumlu bir bakanımız var. Ancak Egemen Bağış, senaristlik kariyerine başlamasında etkili olduğunu söylediği Fatih Akın gibi yönetmenlerin filmlerine atlamayı düşünmüyordur herhalde. Çünkü, ödül aldığı Kuzey Almanya Film Festivali’nde “tasarruf” gerekçesiyle kapatılan Altona müzesi nedeniyle Hamburg eyaletinin kültür bakanını yuhalayabilen bir yönetmenle birlikte çalışmaya cesaret edeceği şüphelidir. Zira el alışkanlığından, olur ya kendisini protesto eden bir yönetmeni istem dışı yaka paça dışarı attıracağından korkuyordur. Tabi AB standardındaki iki dakikalık mühleti tanıdıktan sonra!
(*)21 Nisan 2009 tarihli Sözcü gazetesinde Mehmet Türker'in yazdığı "uzun, sarı, yumuşak saç" anlamına gelen "Lepiska Saç" sözü üzerine şikayetçi olan Egemen Bağış, açtığı davayı kaybetmişti.



Yorumlar