Bir gece ansızın

“Gün doğmadan neler doğar, her karanlığın bir aydınlığı var, aydınlığa en yakın olduğunuz nokta karanlığın en derin olduğu andır,” sözlerini bilirsiniz. Gerçekten de doğruları yansıtan, tecrübe edilmiş yargılardır. Fakat biz işte tam o anlarda, yani gece henüz egemenliğini yitirmemişken olabileceklere gönderme yapan söz üzerinde duralım bu sefer. Zira içi boş bir gözdağı, sahte kabadayılık gösterisi adına, şimdilerde oldukça da sık kullanılan bir sözdür: “Bir gece ansızın gelebiliriz!”

En son Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun açıklamasında duyunca aklıma geliyor tüm bunlar. Akaryakıt fiyatlarına yapılan zamların gece 12’den sonra, ertesi güne girildiği zaman yansıtılması gerektiğine dikkat çekilerek, bazı istasyonların bundan önce yansıtma yapıp tüketiciyi “mağdur” ettiği açıklandı. “Birkaç bayinin bu şekilde kötü niyetli uygulamasından bütün sektörün etkilenmesine müsaade etmeyiz” diyerek Türkiye’deki herhangi bir yasadışılığın, çakallığın, “herkes aynısını yapıyor, ben niye yapmayayım” anlayışıyla bir alışkanlık, bir ritüel haline gelmesi, yapmayanı dövüyorlar kapsamına girdiğini, meselenin böyle bir hale gelmesinden korktuklarını güzelce itiraf etmişler. Ayrıca konuşmacı bu istasyonları uyararak, “Aksi takdirde bir gece ansızın karar alabiliriz,” dedi.

Güzel… Şimdi bir bakalım, bir gece ansızın bu ülkede neler olur?
Yeni bir İşe başlarsınız, evlenirsiniz, yeni bir hayat kurarsınız, seyahat edecek olursunuz veya iş kurar yatırım yaparsınız ama bir bakarsınız, bir gece ansızın darbe olur.
Kişisel ekonominizi tam hayatınızı idame ettirecek noktaya getirirsiniz ve bir gece ansızın etten süte, akaryakıttan samana kadar her kaleme zam gelir.

Okursunuz, çalışırsınız, çabalarsınız, dershaneye yazılır, özel ders alırsınız, tonla para harcar, saçma sapan bir eleme yöntemine tabii tutulmak için birkaç senenizi heba edersiniz ve bir gece ansızın eğitim sistemi tümden değişir.

Doğruları söylemeye çalışır, haksızın peşine düşersiniz ve hiçbir suçunuz yokken bir gece ansızın 
yatağınızdan don gömlek kaldırılıp nezarete götürülürsünüz.
Hemen her gün yaşanan bir skandal sonucu veya dünyanın ücra köşesinde bir gelişme üzerine aşırı kırılgan ekonomisi olan ülkenizde döviz bir anda çıldırır ve siz bir gece ansızın her şeyinizi kaybedebilir veya çok şeye sahip olabilirsiniz.

Yani özetle, elbette hayatta hiçbir şeyin garantisi yoktur, yarın ne olacağını bilemezsiniz ancak o kadar çalkantılı, rüzgarın nereden eseceği tamamen değişebilen bir coğrafyada yaşıyoruz ki bir gece ansızın vezir de rezil de olabilirsiniz. Hâlbuki ne kadarda olumlu hislerle anlatır şarkıda: “Bu kadar yürekten çağırma beni / Bir gece ansızın gelebilirim / Beni bekliyorsan, uyumamışsan / Sevinçten kapında ölebilirim.”

Bazen bir gece ansızın yangın çıkar ve ormanlarınız küle döner. Bazen sabotajla da değil, herkesin gözü önünde binlerce yıllık zeytin ağaçlarınız kökünden kestirilir. Üstelik cinayete bütün bir ülke yönetimi şahit, destek hatta ortak olur. Ama bazen kurtarabildiğiniz 1200 yıllık bir zeytin ağacı bakarsınız taşındığı başka bir yerde hayat bulur, tekrar yeşerir ve size 1200 yaşının olgunluğuyla zeytin bile verir. Yani hayat bir gün, en umutsuz anda bile geri dönebilir. İçinde yaşama azmi varsa, bir gece ansızın tekrardan nefes almaya, etrafına nefes aldırmaya başlar…

Bazen de bir gece ansızın olmasa da evinizin, işinizin, anılarınızın olduğu yer zamanla değişir. Etrafınız yeni ve ruhu olmayan binalarla, işyerleriyle dolar. Zamanla her yan değişir ve tek başınıza kalırsınız. İşte o zaman bir gece ansızın kapınıza gelirler. Dönüşüme ayak uydurmanız istenir. Daha doğrusu ayağınız kaydırılmak istenir. Çünkü artık farklı olan sizsinizdir ve bu fark kazanılacak daha fazla paraya engel olmaktadır. Size bulunulan nakdi vaatlere de kulak asmadığınız için bir süre direnirsiniz ama yöntemler değişir, bir gece ansızın ekmek teknenizin yerinde yeller estiğini de görebilirsiniz veya bir gece ansızın yanınıza yanaşanlar size artık ısrarınızdan vazgeçmenizi telkin edebilir. Gücünüz de sınırlı olduğundan, çevreniz de artık size sırt çevirdiğinden artık yapacak hiçbir şeyiniz kalmaz. Vazgeçmek zorunda kalırsınız.

Her zaman böyle olmasa, gerekçeyi bile yasal prosedürlere de sığdırabilirler. Sayısız badireler atlatmış, sıkıntılara göğüs germiş, asırlık dükkânlarınız, dedenizden, atanızdan kalan ve evlatlarınıza bırakacağınız ekmek tekneniz tadilat bahanesiyle yerinden edilebilir. Çünkü karlılığın gerisinde kaldığınız düşünülür, sahip olduğunuz gerçek hazineye ellerini ovuştura ovuştura banknot değeri biçmek isterler.


Okunmasa da değeri bilinmese de kapanan onlarca nitelikli dergi, yayınevi ve kitapçı var bu ülkede. O çınarlar yerlerinden koparılarak ve kendileriyle alakasız yerlere taşınarak yok edilmeye çalışılıyor aslında. Ayakta kalmaya çalışanlar mücadele ediyorlar, ancak belli bir noktaya kadar. Yine de o kitapçı son gücüne kadar direnip de kaybetse bile mücadeleyi, ekildiği başka bir toprakta, bir başka mahallede, bir gece ansızın, o zeytin ağacı gibi tekrardan yeşerir ve fikri hür binlerce insan yaratarak meyvesini verir, kim bilir… Başta bahsetmeye çalıştığım, “Herkes aynısını yapıyor ben niye yapmayayım kolaycılığının aksine, İsteseydik burayı dönerci yapar, çok para kazanırdık ama kitapçı olarak kalması bize vasiyet,” diyen Ksidas Kitabevi’nin sahibi Mikail Paşa’ya ve tüm Büyükada İskelesi esnafına selam olsun. 
Adalar Gerçek

Yorumlar

Çok okunan

Adaleti düdüklemek!

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!