Büyüklenen insanlık

Her gün trafikte gelip geçen araçları görüyor musunuz? Ne kadar yoğun, sıkışıp kaldıklarında ve bir an olsun ilerleyemediklerinde ne kadar da fazla olduklarını? Hepsinin harcadığı petrolün boyutunu düşünebiliyor musunuz? Sırf yaşadığımız şehir için değil, ülkemiz ve bütün dünyanın git git bitmeyen yollarındakilerin tamamını. Yahut milyarla sayılan bu kadar insanın her gün üç öğün yemek yemesi gerektiğini düşünürseniz? Ne boyutta gıdaya ihtiyaç duyduğumuzu ve uygarlığımızın bize ilk hediyeler olarak oluşturduğu tarım arazilerinin genişliğini düşündükçe… Tabii bir de buna rağmen açlıktan ölenleri elbette. Nasıl devasa bir dünyada yaşadığımızı anlayabiliyor musunuz? Peki, dünyadan uzaklaşıp evrenin derinliklerine gittiğimizde, nasıl küçüldüğümüzü, bütünün önemsiz bir parçası olarak, kavgasını verdiğimiz bu gıdaya ulaşmada ve enerji kaynaklarını ele geçirmede aslında evren açısından çok manasız, değersiz bir işin peşinde koştuğumuzu?

Carl Sagan’ın dünya için söylediği “Soluk Mavi Nokta” ifadesini bilir misiniz? İnternete yazıp kendi sesinden dinlemenizi öneririm. Voyager 1 uzay aracının 1990 yılında dünyaya yaklaşık 6 milyar kilometre uzaklıktan çektiği fotoğraflardan anlatıyor Carl Sagan:

“Bu uzak gözlem noktasından dünya pek ilgi çekici görülmeyebilir. Ancak bizler için durum farklıdır. O noktayı tekrar değerlendirelim. O burası. O yuva. O biziz. Üzerinde sevdiğiniz, duyduğunuz herkes, gelmiş geçmiş tüm insanlık hayatlarını yaşadı. Bütün mutluluk ve kederlerimiz, binlerce kendinden emin dinler, ideolojiler ve ekonomik doktrinler, bütün avcı ve toplayıcılar, kahraman ve korkaklar, medeniyet kuranlar ve yıkanlar, krallar ve köylüler, bütün âşık genç çiftler, anne ve babalar, umutlu çocuklar, bütün ahlak öğretmenleri, yozlaşmış politikacılar, bütün yüce liderler, türümüzün tarihindeki azizler ve günahkârlar, orada, güneş ışığında asılı toz zerresinde yaşadılar. Dünya muazzam kozmik alanda küçük bir sahnedir. Tüm o generaller ve hükümdarlar tarafından dökülen kan ırmaklarını düşünün, şeref ve zafer içerisinde dönemlerinin efendileri olan, yalnızca küçük bir noktanın bir bölümünde. Bu küçük pikselin bir köşesinin sakinlerinin, diğer köşesindeki farkları zorlukla ayırt edilebilen sakinlerine yaptıkları zorbalıkları düşünün. Anlaşmazlıkları ne kadar olağandı, başka birini öldürürken ne kadar heveslilerdi, düşmanlıkları ne kadar ateşliydi? Afra tafralarımızın, hayali ben-merkezciliğimizin, Evren’de ayrıcalıklı bir pozisyonda olduğumuza dair yanılgımızın, boyunun ölçüsü bu soluk ışıklı nokta tarafından alındı. Muhtemelen insanlığın kibrinin ahmakça oluşunun bu küçük dünyamızın uzak resminden daha iyi bir kanıtı yoktur.”

Bütün bunların farkına vardıktan sonra hayatlarımıza bakalım; Aynada kendine bakıp büyüklenenler veya daha fazla güç için birbirini ezenlerin aslında meseleyi hiç de anlamadıklarını fark edebiliyor musunuz? Zalimin güçlü olduğu ve ezerek daha çok güçlendiği dönemlerden birini yaşıyoruz. Koca bir evren için hiçbir şey ifade etmediğini ya bilmiyorlar, ya göremiyorlar. Karınca sürülerini izleyin. Kazayla üstlerine bastığınızda yüzlercesini öldürdüğünüzü ve bizim için fark edilemeyecek olduklarını görüyoruz. İşte biz de koca evrenin, uçsuz bucaksız olduğunu düşündüğümüz küçücük dünyasında o anlamdan çok daha azını ifade ediyoruz!

Öyle zamanlar oluyor ki bazen bir ay içerisinde yakın akrabanızı veya arkadaşınızı kaybediyor, doğum gününüzü kutluyor, ailenize yeni bir birey katıldığını görüyor, kaza geçiriyor veya hastalıktan günden güne eriyen birine tanıklık ediyorsunuz. Hızla kazanıyor veya bir anda çok şey kaybediyorsunuz. Milyarlardan bahsetmiştik. Şu an yaşayan ve bu zamana kadar yaşayıp göçmüş olan diğer milyarlarcasını düşünürsek, hangi birinin diğerlerinden daha değerli olduğunu söyleyebiliriz? Elbet dünyaya etki eden şahsiyetler olmuştur, fakat hangisi “Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı,” gerçeğini aşabilir?

Öncesi sonrası yok işte. Birer birer kaybediyoruz elimizdeki değerleri. En iyi olanlarımızı, en genç yaştan bazen, daha yaşanacak koca bir ömür varken hem de. Evren içinse kısacık bir zaman dilimiyken… Her şey yolunda giderken bir anda yakalayan bir illet, hiç hesapta olmayan bir aksilik, bir sıkıntı ayırıyor bizi sevdiklerimizden. O yüzden mümkün olabildiğince fazla söyleyin birbirinize olan iyi duygularınızı. Bütün insanlık için de aynısını isteyin ne kadar zor olsa da kişisel hırslarımızı bastırmak…


Nazım Hikmet büyük insanlığı, “Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter,” diyerek anlatmıştır. “Ama umudu var büyük insanlığın umutsuz yaşanmıyor,” demişti Nazım. Büyüklenen insanlığa karşı da umudumuz var. Kendimizi, gelip geçici olduklarını bugün göremediğimiz hedeflerden daha önemli bir amaca sevk edebilme umudu… Zaman varken iyi insan olabilme umudu…

Yorumlar

Çok okunan

Adaleti düdüklemek!

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!