Çürük tohum çimlenir mi?


Hayatımızın büyük bölümü etrafımızdaki insanları değerlendirmek, onlar hakkında yorum yapmakla geçer. Çünkü işte güçte, evde sokakta, onlar ile iletişimde olur, belirli bir fikir ediniriz. Kaçınılmaz olarak yorumlarız onları.

İyi veya yaramaz insan diye neye göre belirleriz? Elbet herkesin iyi ve kötü yanı vardır diyeceğim klişeye kaçmamaya çalışarak. Yine insanların bize iyi veya yaramaz gelmeleri de bizim algımızla, anlaşmamızla ve bize olumlu gelip gelmemeleri ile alakalı.
Peki iyi veya kötü olduğumuzu bir kenara bırakırsanız, hayatınızdan ne kadar memnunsunuz? İyi bir işiniz, güzel bir aileniz, geniş bir çevreniz ve yaşamın tadını çıkaran sosyal alışkanlıklarınız var mı? Bunlar tamamsa, geriye ne kalır hayatınızı ve hayatınızı yaşadığınız alanı anlamlı kılan?

Dünya çapında yapılan araştırmalarda elde edilen verilerle ortaya konan, İnsani Gelişme Endeksi sonuçları zaman zaman birkaç satırla haber olur. Ülkemizin ve insanının yine çoğunlukla mutsuz veya hayatından yeterince memnun olmadığı ortaya çıkar. Neden peki?
Uyanmak, işe gitmek için trafik çekmek, yoğun bir tempoda çalışmak, eve dönmek için trafik çekmek, televizyona bakmak ve uyumakla geçen bir hayatı var çoğumuzun. Elbet yerleşik düzenin, dünya üzerinde aç kalmamanın kuralı böyle, aksi durumda başımıza nelerin geleceğini biliyoruz. Peki ya adaletin, hukukun, gelir eşitliğinin ve bunların bir neticesi olan huzurun en alt seviyede olduğu bölgelerinde bu şartların daha ağır olduğunu söylesek? Mutsuzluğun, ses çıkaramasa bile insan vicdanını yaralayan olumsuzlukların başlangıç noktası olduğunu ve günden güne kötüye giden, çürümeye yüz tutan bir toprak parçasının üzerinde tepindiğimizi anlatsak?

Ömrü dolandırmakla geçen, konu hakkındaki sorulara pişkince yanıt veren adamı "Çok espriliydi" diye uğurluyoruz. Her zamanki çarpık hal ile. Şaşıran oldu mu? Hayır.
Ülkedeki genel sorun mantalite problemi. Yıkılmayacak bir skandallar abidesi ile karşı karşıyayız. Neden yıkılmaz? Çünkü rezillik var ise ve bana yarıyorsa, varsın olsun yaklaşımı her alanda galip.

Küçük hesapların peşindeki küçük insanlar gürûhu oluşturmuş, çırpınıp duruyoruz. Götüren büyük götürüyor nasıl olsa, bizim işimize yarıyor mu ona bakalım ruh hali.
Ha silahla ha son model arabasıyla, adam insan öldürüyor, babası ünlü ve zengin diye paçayı kurtarıyor. Ama diğeri direk atılan kurşunla ölüyor, anında görüntüler siliniyor. İlk örnek mi? Son olmayacak o kadar eminiz ki. 

Ses seda kesilmiş, güçlü olmak böyle bir şey diye takdir eder ve onaylar bir tavır içindeyiz. Ta ki başımıza gelene kadar…
Haldun Taner’in büstünü parçalayanlardan tutun, epilasyon tanıtım broşürleri dağıtanlara saldıranlara kadar her gün yeni bir olayla karşılaşıyoruz geleceği bize gösterir şekilde. Günden güne geriye, karanlığa doğru… Ve mutlu değiliz. Çünkü uyanmak, işe gitmek için trafik çekmek, yoğun bir tempoda çalışmak, eve dönmek için trafik çekmek, televizyona bakmak ve uyumakla geçen bir hayatın içerisinde yuvarlanıp gidiyoruz. Neler olduğunu kayıtsız gözlerle izliyor, sonra da sırtımızı dönüp yatıyoruz. Göz göre göre çürüyor önümüzdeki yeşillik. Ve yeni atılan tohumlar da ilk andan itibaren yanmaya başlıyor. Çünkü su kaynaklarımız elimizden alınmış, kuraklık içindeyiz.

Dünya tarihi bu iyi ve kötü arasındaki bireysel ve bölgesel iktidar savaşıyla geçmiştir elbet, yeni değil. Ama kendinize bir bakın. Yaşamınızın ve yaşadığınız alanın ne durumda olduğunuzu gözden geçirin ve karar verin. Nasılsınız? İyi misiniz?
Adalar Gerçek Gazetesi – Ekim 2016

Yorumlar

Çok okunan

Adaleti düdüklemek!

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!