Debelenmek...
Aylık çıkan bir yanında ülke gündemi hakkında değerlendirme
yapmak pek pratik değil. Siz sözü edene kadar konu ya unutulmuş olur, ya üstüne
daha başka birçok olay yaşanmıştır. Üstelik ülkemiz gibi gündemi sürekli
değişen ve her gün bir başka skandal yaşanan “unutkan” bir coğrafyada, yazıya
şöyle bir bakılıp, “Canım bu olay da bayatladı artık” denmesi oldukça muhtemel.
Ancak madem burada bir köşe ayrılmış, haykırmak, itiraz
etmek, gündeme getirmek boynumuzun borcudur, diğer türlüsüne söz israfından öte
bir tabir bulamıyorum. Zira güzelleme yapacak, çiçek böcekten bahsedecek bir
ortamda yaşamıyoruz.
Türkiye’nin en tepeden baktığımızdan temel problemi
eğitimdir. Eğitimden kasıt ise ezberci bir öğretime dayalı tahsil değil! Kafayı
eğitmek, bilinçlenmek, modernleşmektir esas olan, akılla, bilimle. O zaman
insan adil olmayı da, hoşgörülü olmayı da, farkında ve doğrunun peşinden
koşmayı da kendi kendisine sağlayacaktır. Günden güne gerileyen bu unsur
dolayısıyla giderek daha yaşanmaz bir topluma dönüşüyoruz. Örnek mi?
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA)’nın raporuna göre 72 ülke
içinde en mutsuz öğrenciler Türkiye’de bulunuyor. Okul sırasında başlayan bu
memnuniyetsizliğin, yaşam boyu her alanda kalitesizliğin kapılarını açtığını
çok rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bakınız biz eğitimi kimlere emanet ettik? Adana Aladağ’daki
Süleymancılara ait cemaat yurdunda çıkan yangında 11’i çocuk 12 kişi ölmüştü.
Birçok ihmalin, eksikliğin, ehliyetsizliğin ortaya çıktığını hep birlikte
izlenmiştik. Facia sonrası da iki memur artık kimlerin paçasını kurtarmak içinse,
SAHTE rapor düzenlemişti! Dikkatinizi çekerim, çocukların canına mal olan bu
olayda o iki memura ne oldu dersiniz? Sadece BİR GÜNLÜK maaş kesme cezası
aldılar! Çocuklarını kaybeden aileleri de zamanında emanet etmeleri için bu
yurtlara yönlendiren Milli Eğitim Müdürü’ne ise KINAMA cezası verildi! Görevini
kötüye kullananlar, dahası örtbas etmek için sahtekârlık yapanlar hakkında bile
ödül gibi böyle bir karar verilirken, cemaatlerin büyük sahiplerine nasıl bir
muamele yapılacağını siz düşünün! Birçok tarikat okulunda tacizin, tecavüzün,
yolsuzluğun haddi hesabı yokken, devletin en önemli kademelerine bu grupların
önde gelenlerinin getirilmesi, bile isteye toplumun direnç noktasını kırmak istemekten
başka nasıl tanımlanabilir?
İşte tam da bu aşamada devreye girmesi gereken adaleti
kimlere teslim ettik? Vatandaşın yüzde 80’inin yargıya güvenmediği tespit
edilmiş. Neden sizce? Çünkü her alanda olduğu gibi iş adaleti tesis etmeye
gelince de yine adam kayırma görüyorsunuz. Haklı olmak için de büyük adam
olmak, güçlü olmak gerekiyor!
Cumhuriyet Davası’nda yaptıkları tek şey görevleri, yani halkı
bilgilendirmek olan gazetecilere yine tahliye kararı çıkmadı. Bu insanlar sırf
doğru olanı söyledikleri için yüzlerce, binlerce gün boyunca eşlerinden,
çocuklarından, sevdiklerinden ayrı tutuldular. Hayatları perişan, psikolojileri
yerle bir edilmeye çalışıldı. Suçlu suçsuzu bir kenara bırakın, tutuklu
yargılama amaçları da zaten buydu. Gözdağı vermek, korkutmak, sindirmek, bir
daha güçlüyle uğraşmamaları için bezdirmek ve toplumun genelinde bir
“adamsendeci” anlayış yaratmak.
Diğer taraftan terörist eylem hazırlığında suçüstü yakalanan
IŞİD’liler bile serbest bırakıldı bu ülke mahkemeleri tarafından. Aklandılar, teşvik
edildiler, sırtları sıvazlandı.
Hadi siyasi davaları bir kenara bırakalım. Kadınları taciz
edenler, şiddet uygulayanlar, kıyafetlerini bahane edip tartaklayanlar,
çocuklara istismarda bulunanlar, hayvanlara işkence edenler… Topraklarımızın
cennet köşelerindeki yeşilin bin bir tonu sabotaj yangınlarla yok edilir ve göz
göre göre tesisleşirken karşı yargı ne yapıyor? Mahallelerde her köşe başında
çocukların bile kolayca ulaşabildiği uyuşturucu tacirlerine? Bunların hepsi
küçük bir mahrumiyet ve komik para cezalarıyla serbest kalırken, yargı topluma
yerleşmiş olan caniliği adeta aklar ve teşvik ederken adalete nasıl güvenebiliriz?
Adaleti kendisi sağlayamayan Türkiye, AİHM tarafından kaç kere mahkum edildi?
Çocuk pornosunda dünyada ilk 5’te, hayvan tecavüzünde 1. sıradayız. Ancak
eğitimde 71. ve adalette 99.’yuz. Son 4 yılda çocuklara yönelik taciz ve şiddet
yüzde 90 artmışken, pedofili ve ensest tartışmaları ayyuka çıkmışken daha ne
diyelim?
Adliyeler icra dosyalarından geçilmezken, isteyen istediğini
kolayca ve hiç korkmadan dolandırırken, sokaklarda her gün silahlı silahsız
tonla adli vaka yaşanırken… Yapılan itirazlara ise şimdiler de “yargıyı töhmet
altında bırakmak, yargıya olan güveni zedelemek” diye bakılıyor. İşte bütün
bunlara bir çözüm olmamasının sebebi, her noktada birkaç işbirlikçi, bir suça
ortağın olmasıdır. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır derler. Biz hırsızı
yargılamadığımızdan zamanında en tepemizde yer alanların davalarını şimdi dış
ülkeler davaları ele alıyor.
Rüşvet alanlar, kara para aklayanlar, sokakta kameralar
önünde dövülerek insan öldürenler, silahı doğrultarak arkadan vuranlar,
mitingde bomba patlatanlar, terörist eylem hazırlığında suçüstü yakalananlar…
Bunların hepsi dışarıda ve içeride kimler var? Bütün bunların haberini yapan
gazeteciler, konu hakkında yazan yazarlar, sokakta itiraz eden protestocular…
Bu ara okuyup bitirdiğim kitap John Grisham’ın “Pelikan
Dosyası” isimli romanı. Kitabın tanıtım yazısında, “Adalet karşısında herkes
eşittir. Ama ya adalet dağıtanlar taraf tutarsa” yazıyor.
“Çok
basit bir adam kayırma elbette. Politikada ancak böyle sağ kalabilirsin. Seni
oraya getirenlerle dans edersin,” diyerek cevabını kendisi veriyor
Grisham. (SY: 193)
Her şey apaçık ortadayken ve siz adam kayırarak sorunu daha
da derinleştirirken, gelecekte nasıl bir ülke hayal ediyorsunuz? Hayır, bu
kadar insanı baskı ve emriniz altına alsanız bile çürümüş bir toplulukla nereye
kadar gidebileceğinizi sanıyorsunuz?
Esas meseleyi hala inkâr edip “İnsanlığın sekülerizmin
kıskancı debelenmekte” olduğuna karar verenlere ne diyebilirsiniz ki? Hz.
Ali’ye “Devletin dini var mıdır?” diye sormuşlar. “Vardır,”
demiş. “Devletin dini ve adaleti olmayan devletin dini de olmaz.”
Yorumlar