iyiler neden erken göçer?
İyi insanların az yaşadığı, erkenden göçtükleri söylenir.
Varlıklarını bizden esirgemeyenleri tenzih ederek, genel olarak böyle
trajedilerle son dönemde fazlaca karşılaştığımızı söyleyebiliriz. İnsan bazen
inanamıyor, zamansız gelen kayıpları kabullenemiyor. Bazen de geçkin yaşta olsa
bile ölüm, yine de yakıştıramıyor, konduramıyor insan. Bir Kemal Sunal gibi,
Barış Manço gibi… En son Tarık Akan gibi…
Ölüm haberini aldığımda Tarık Akan’ın kitabı geldi aklıma.
Belki on yıldan fazla zaman önce çocuk aklımla okuduğum ve oldukça
etkilendiğim, “Anne kafamda bit var” kitabını tekrar indirdim kütüphaneden.
Toplumca çoğunlukla yakışıklı Ferit olarak bilinen ama ötesinde devrimci ve
mücadeleci yönü yüzünden nasıl mağdur edildiğini, yalan ve iftira dolu bir
haber yüzünden nasıl işkencelerden geçirildiğini dehşetle okumuştum. Hala da az
kişi bilir…
Tarık Akan 1980 darbesinden sonra Almanya’da yaptığı bir
konuşma yüzünden yurda döndüğünde tutuklandı. Çünkü Tercüman gazetesi, Tarık
Akan’ın konuşmasındaki, “Kültür emperyalizmine karşı 2. Kurtuluş Savaşı’nı
kazanacağız,” ifadesini, “1. Kurtuluş Savaşı’nı kaybettik, 2. Kurtuluş
Savaşı’nı kazanacağız,” şeklinde haber yaparak hedef göstermiş, yurda
döndüğünde daha havaalanında gözaltına alınmasına sebep olmuştu.
Tarık Akan, “Ferit” karakteri ile yakaladığı şöhreti ile
yetinmemişti. Bu sayede yakaladığı tanınırlığı ve hayran kitlesine rağmen
değerlerinden, fikirlerinden ve mücadeleci tavrından vazgeçmeyip Yeşilçam’dan
dışlanmayı göze alıp toplumsal içerikli filmler çekmişti. Bir “Maden” filmi
vardır Cüneyt Arkın ile birlikte birçok açıdan Türkiye için bir ilk olan, bir
“Yol” filmi vardır Yılmaz Güney ile sıkıyönetim baskısı altında oldukça zor
koşullarda çektikleri… Gurur duyulası bir geçmiş. Halkın ve ülkenin sorunlarına
kulak tıkamamış. Kitabında da cezaevinden çıktıktan sonraki ruh halini şöyle
anlatıyor:
“Sokaklardan,
caddelerden geçiyorduk. Bir sürü araba, üst üste insanlar, kalabalık… Herkes
birbirinin yaşamından habersiz, bir yol tutturmuş gidiyordu, kimse kimsenin
umurunda değildi; kimse böyle bir çaba içinde değildi. Derin bir nefret duydum.
“Hapse girmek istiyorum, çünkü bu kalabalığı hiç sevmiyorum,” dedim içimden.”
İyi insanların neden az yaşadığı fikrine dönelim. İyi insanı
tanımlarken çeşitli yorumlar yapılabilir ama genel olarak iyi insan başka
insanın derdini dert edinen insandır diyebiliriz. Arkadaşını, komşusunu, eş
dostunu ve daha büyük çapta yaşadığı toplumun derdini dert edinendir. Bu dertle
yaşar, bu dert için mücadele eder, bedel öder, bu dert uğruna hasta olur ve
ölür. Tarık Akan’ın günde dört paket sigara içmesi değil ama uzun mücadele yılları,
baskılar, haksızlıklar ve ülkesinin derdini dert edinmesidir belki kanser eden.
Bakın kötüler saldırabilir, iftira atabilir, her türlüsüne
başvurabilir ama içinde insan sevgisini, doğa sevgisini, değer sevgisini
taşıyanlar bunu yapmazlar, yapamazlar. Dün Tarık Akan’ı hedef gösteren bugün
Kabataş yalanı ile yaparak yapmıştı aynısını. Toplumda ciddi bir algı yaratmaya
çalışıp hedef aldıklarını lince uğratmışlardı yaşam tarzına müdahale ediliyor
diye. Öte yandan şort giyiyor diye uçan tekme ilen saldırılan hemşire konusunda
ise aynı sesler yükselmedi nedense. Ayrımcılık, ikiyüzlülük, hedef gösterme,
farklı olana düşmanlık, uğruna mücadele ettiği ne varsa bugün en doruk noktada…
Benzer dönemi Tarık Akan kitabında şöyle anlatıyor:
“Kendimi yorgun hissediyordum, oturduğum
yerden kalkmak istemiyordum. Gazeteleri önüme çekip okumaya başladım… En ufak
haberleri, reklamları bile okuyordum. Dışarısı güllük gülistanlıktı. Sansür
yine almış başını gitmişti. Tercüman gazetesi, gene muhbirliği sürdürüyordu. Bu
kadar kör gözüm parmağıma bir tavırla taraf tutması sinirime dokunuyordu ama
gene de okuyordum. Beni hapse attıran, daha önce asker kaçağıyım diye Hatay’da
sabah karşı tutuklatan, birçok aydını, işçiyi, öğrenciyi hedef gösteren gazete.
Nefret ediyordum.”
Tarif etmeye çalıştığım iyi kesimdeki insanların böyle
yollara asla başvurmayacaklarına, bunları düşünemeyeceklerine bile emin
olabilirsiniz. İyiler neden kötülük edemezler? Daha çok üzülmeye ve içlerine
atmaya, dertlenmeye başlarlar. İşte bu yüzden kaybederler. Onlar kirli ve
hileli oyunlarla kazanırken, iyiler hileye başvuramayacakları için bazen elleri
kolları bağlı kalır. Peki bu durumda ne yapmalıyız?
Bunun eğitim ve yetiştirilme tarzı ile doğrudan alakası var.
Eğitim ve kültür düzeyi düştükçe bu örneklerin arttığını görüyorsak eğer ve
seçim sandıklarına da alenen yansıyorsa bu durum, ulaşacağımız nokta yine Tarık
Akan’ın durduğu yer olacaktır. Eğitimin birinci mesele olduğunu düşünerek
Bakırköy’deki Taş Mektep’i alıp kendini eğitime adaması bunun bir göstergesi.
Öğretmenlerimiz, eğitimcilerimiz en önemli kuvvetlerimizden biri toplumda.
Tarık Akan gibi belki de tüm aklımızı, fikrimizi harcımızı
eğitime vererek Taş Mektep’teki gibi fikri hür, vicdanı hür iyi nesiller
yetiştirmemiz lazım ki iyiler olarak sayımızın çokluğu ile duralım. Az
yaşasalar bile en azından, yaşamları boyunca içinde bulundukları toplum için
yaptıkları ile erken göçmüş sayılmazlar.
Yorumlar