Memleketim memleketim...
Memleketimdeyim, Trabzon'umdayım. Yeşilin binbir çeşidindeyim nihayet!
Nasıl da iple çekmiştim sana tekrardan ulaşacağım günü?.. Bir sevgiliyle kavuşulan gün gibi hasretlik, iyileşmek için beklediği doktorun ayağına giden bir hasta gibi beklentili gelmiştim sana. Nihayet bir ömür gibi geçen bir yılın ardından soluyorum "deniz kokulu memleketimi, Orhan Veli'nin İstanbul'una inat!"
Memleket havası soluyunca insan, asıl ait olduğu yere gelince, bir şeyleri gözden geçiyor hayatında. "Ne yapıyorsun sen?" diyerek sorguluyor kendini. Bir tedavidir çünkü uzun zaman görmediğiniz yerleri tekrardan görmek, bir değerini yeniden anlamadır vazgeçtiğiniz şeylerin. Bu nedenle karar vermeye çalışırsınız doğruyu yapıp yapmadığınıza. Bir şok tedavisidir bu. Öyle ki, çıkıldığında sisin bastırdığı ve katıksız, temiz insanların temiz yaşamlarını sürdürdükleri bir köye, burada hayalleriniz de, istek ve tercihleriniz de gözden geçiriliyor, hayal kırıklıklarınızı da unutuluyor, uğruna kahrolduklarınız da önemsizleşiyor, değersizleşiyor...,
Taşlı köy yollarını çıktığınız arabanın teybinde çalan kemençe gözlerinizi yaşartırken, soruyorsunuz kendinize aşağılarda çağlayan derenin heyecanına kapılarak, "ne işim var büyük şehrin keşkemeşinde" diye. Bütün çekilmez sorunları mevcutken, neydi sizi ait olduğunuz yerden koparıp da kendiniz olamayacağınız bir yerde yaşamaya mecbur eden?
Köyünüze gidip büyüklerinizin mezarlarını ziyaret ediyorsunuz sonra. Yabancıların uğramayacağı küçük köylerin küçük evlerindeki yüksek nüfusla nasıl da kocaman hayatlar yaşamışlar, sizin erişemeyeceğiniz güzelliklere erişmişler ve fazla beklentisi olmayan, hırs ve kibirden uzak gerçek birer insan olarak noktalamışlar yaşamlarını.
Ne kadar isteseniz de yaşayamazsınız burada. Belki birkaç ay güzel bir tatil yaparsınız o kadar. Buraya ait olmayanlar bir yana, memleketinde bir bağı olanlar bile alışmışlardır metropol denilen yerlerden pompalananlara. Çünkü eski insanlar da kalmamıştır ortalıkta. Göçüp gitmişlerdir. Köylerde insan kalmamıştır. Şehirlere inmişlerdir ve yine ortada o metropollerde yaşama hayalinde olan insanlar kalmışlardır. Şehirler betonlaştırılmıştır, kalabalıklaştırılmıştır, Batı'daki keşmekeş buraya da gelmiştir. Ve siz isteseniz de köylerde yaşayamazsınız. Çünkü o eski insanlar kalmamıştır.
Nasıl da iple çekmiştim sana tekrardan ulaşacağım günü?.. Bir sevgiliyle kavuşulan gün gibi hasretlik, iyileşmek için beklediği doktorun ayağına giden bir hasta gibi beklentili gelmiştim sana. Nihayet bir ömür gibi geçen bir yılın ardından soluyorum "deniz kokulu memleketimi, Orhan Veli'nin İstanbul'una inat!"
Memleket havası soluyunca insan, asıl ait olduğu yere gelince, bir şeyleri gözden geçiyor hayatında. "Ne yapıyorsun sen?" diyerek sorguluyor kendini. Bir tedavidir çünkü uzun zaman görmediğiniz yerleri tekrardan görmek, bir değerini yeniden anlamadır vazgeçtiğiniz şeylerin. Bu nedenle karar vermeye çalışırsınız doğruyu yapıp yapmadığınıza. Bir şok tedavisidir bu. Öyle ki, çıkıldığında sisin bastırdığı ve katıksız, temiz insanların temiz yaşamlarını sürdürdükleri bir köye, burada hayalleriniz de, istek ve tercihleriniz de gözden geçiriliyor, hayal kırıklıklarınızı da unutuluyor, uğruna kahrolduklarınız da önemsizleşiyor, değersizleşiyor...,
Taşlı köy yollarını çıktığınız arabanın teybinde çalan kemençe gözlerinizi yaşartırken, soruyorsunuz kendinize aşağılarda çağlayan derenin heyecanına kapılarak, "ne işim var büyük şehrin keşkemeşinde" diye. Bütün çekilmez sorunları mevcutken, neydi sizi ait olduğunuz yerden koparıp da kendiniz olamayacağınız bir yerde yaşamaya mecbur eden?
Köyünüze gidip büyüklerinizin mezarlarını ziyaret ediyorsunuz sonra. Yabancıların uğramayacağı küçük köylerin küçük evlerindeki yüksek nüfusla nasıl da kocaman hayatlar yaşamışlar, sizin erişemeyeceğiniz güzelliklere erişmişler ve fazla beklentisi olmayan, hırs ve kibirden uzak gerçek birer insan olarak noktalamışlar yaşamlarını.
Ne kadar isteseniz de yaşayamazsınız burada. Belki birkaç ay güzel bir tatil yaparsınız o kadar. Buraya ait olmayanlar bir yana, memleketinde bir bağı olanlar bile alışmışlardır metropol denilen yerlerden pompalananlara. Çünkü eski insanlar da kalmamıştır ortalıkta. Göçüp gitmişlerdir. Köylerde insan kalmamıştır. Şehirlere inmişlerdir ve yine ortada o metropollerde yaşama hayalinde olan insanlar kalmışlardır. Şehirler betonlaştırılmıştır, kalabalıklaştırılmıştır, Batı'daki keşmekeş buraya da gelmiştir. Ve siz isteseniz de köylerde yaşayamazsınız. Çünkü o eski insanlar kalmamıştır.


Yorumlar