Yerden yüksek, hayattan uzak!

Üç tarafı denizle çevrili bir ülkede ve sanki denizin ortasına özenle yerleştirilmiş, içinden boğaz geçen bir şehirde yaşıyoruz. Yanımızda derya tüm özgürlüğü ile akarken biz ne yapıyoruz? Hayır, böylesi bir İstanbul’da yaşayıp ömründe deniz görmeyenlerden bahsetmeyeceğim, o da ele alınması gereken başlıca meselelerimizden ya, neyse… 
Konumuz ulaşım. Her geçen gün daha beter hale gelen İstanbul trafiğinde deniz ulaşımını nasıl olur da ihmal ederiz diye düşünürken, durumdan en çok muzdarip ada halkının kışın zaten kısıtlı, yazın da zaten tıklım tıkış ulaşımını biraz daha zorlaştıracak bir karar alındı. Artık Beşiktaş-Adalar arası vapur yok!
Birkaç sene önce, yüzen bir martıya benzeyen yılların nostaljik vapuru, yüzen bir tabuta dönüştürülmüştü. Halbuki vapur yolculuğu salt bir yerden bir yere ulaşmak değildir. Yolculuk ederken denizi, güneşi, bulutu izler, havanın esintisini yüzünüzde hissedersiniz, oksijeni ciğerlerinize çeker, belki serinlikten biraz ürperir kendinize gelirsiniz. Uzakta kalan kıyılara bakıp rahatlar, sıkıntılarınızdan o an için sıyrılır, huzur bulursunuz. Vapur dediğin, çaydır, simittir, martıdır… Böylesi bir atmosfer yaratan denizin üstüne, ancak tepesinde dumanı tüten, güvertesi kıçı bir estetik harikası yakışır.
Bu gerçek ayrıcalığı çeşitli yollarla her gün elinden alınan Adalılar Beşiktaş-Adalar seferlerinin iptal edilmesine isyan ettiler. Martı Projesi için Kabataş iskelesinin kapatılmasıyla Adalar seferleri Beşiktaş ve Eminönü’ne alınmıştı. İtiraz olmasa o bile sağlanmazdı ya! Şimdi kış gelip de her seferden tonla kar ettiren turistler gidince işin rengi değişti. Evet, özel şirketlerin “motor” seferleri devam ediyor ancak bahsettiğimiz ruhsuzlukta ve oldukça pahalı ücretlerle. Şehir hatlarının vapurları 5.20 TL iken, özel şirketlerin bilet fiyatları 7.50 TL! Yani İstanbul’un en pahalı ulaşım yolu! Adalardan İstanbul’a her gün işe gidip gelen biri, en az 350 lira sadece karşıya geçmek için ödüyor. Fakat yazın yüksek kar elde eden Şehir Hatları’nın kış gerekçesi; yeterli yolcu yok!
Yazın inanılmaz bir akına uğrayan, tur şirketlerinin teşvikleriyle adım atacak yeri olmayan, vapurlarında ise bırakın kapasitenin aşılmasını, ayakta yolcu için bile yer kalmayan Adalar, yüksek ücretlerle ve kışın sefer iptalleriyle açıkça cezalandırılıyor. Yani, “Yaz boyunca biz saz çalıp eğlenelim, kışın siz ne yaparsanız yapın!" "Yeterli yolcu yok, sen de binmeyiver kardeşim," demenin başka ne anlamı olabilir?
Ulaşım bir haktır ve kamu hizmetidir. Hizmet dediğiniz konuya karlılık odaklı ve anonim şirket yönetiyor gibi yaklaşamazsınız. Fakat bakıyorsunuz mesele yine her seferinde geliyor mantaliteye ve düşünce tarzına dayanıyor. Japonya’da bir tren hattının tek bir öğrenci için açık tutulduğu haberini okudunuz mu? Ülkenin en kuzeyinde bulunan tren istasyonu eskiden işlek bir nokta iken merkeze uzak kalan bu yerleşim biriminin yolcuları günden güne azalmış ve iki istasyonluk hattı kullanan sadece lise öğrencisi bir kız kalmış. Hattı işleten şirket durumun farkına varsa da, öğrencinin mezun olacağı bu yılın Mart ayına kadar üç yıl boyunca hattın zararına işletilmesini göze alarak seferleri durdurmadı. Dahası tren saatleri öğrencinin okul giriş çıkışlarına göre ayarlandı! Bizde olsa? Binlerce kişinin kullandığı sefer, istasyon, hatta koca bir gar bile geride kalanlar hiç düşünülmeden tek gecede yok edilebiliyorsa, öğrenciye “Kızım sen okuma!” denebilirdi hiç şüphesiz.
Adanın yerlisi olmaları ve binlerce yerli yabancı turisti ağırlamaları bakımından, birçok konuda çeşitli avantajlar sağlanması gerekirken, türlü mağduriyetler yaşatılan Ada halkının gösterdiği tepkiler karşısında geri adım atıldı ve seferlerin yeniden başlayacağı söylendi. Ancak iki aya yakın zaman geçti verilen söz yerine getirilmedi. Anlaşılan kış seferlerinin iadesi için yazın gelmesi bekleniyor. Şunun şurasında Haziran’a ne kaldı ki, azıcık sıkın dişinizi canım!
Sadece Adalar da değil, şehir içi ve şehirler arası ulaşım da öyle. Bakın üç tarafı denizle çevrili bir ülkeden, denizin ortasında bir şehirden bahsediyoruz. Örneğin, deniz yanımızda dururken Bakırköy’den Ortaköy’e 1.5 saatte sinir harbi içerisinde gidiyor ve ömrümüzü trafikte geçirmeyi saçma bulmuyoruz. Bir zamanların şehirler arası gemi seferlerine ne oldu? Teknoloji çok gelişti canım, denizi doldurup otoyol yap, tatil trafiğinde gün boyu çile çek. Doldura doldura zaten yakında boğaz da deniz de kalmayacak, sorunu kökünden çözmüş olacağız! En büyük hayali, ilk fırsatta borç harç bir araba alıp ayağını yerden kesmek olan veya buna inandırılan yığınlarız. Belki toplu taşımanın hengamesinden, işkencesinden kurtulmak için belki de pahalı oyuncakları sevdiğimizden. Ama katlandığımız maliyetin farkında mıyız? Matematikle anlatalım; 45 bin TL bayii çıkış fiyatı olan bir otomobile vergilerle birlikte toplamda 80 bin TL ücret ödüyorsunuz. Litresi 6 liraya dayanan benzinin ise yaklaşık 3.50 TL’si vergi, 2.50 TL’si benzin. Yani 250 liraya doldurduğunuz depoya kabaca 130 lirası vergi, 120 lira benzin ücreti ödüyorsunuz.
Özetle, vergisi aracın kendisinden fazla, her gün zamlanan akaryakıt fiyatları dünyanın en yükseği olmasına rağmen tüketimi hala zirvede bu ülkenin insanlarının bazı şeyleri artık bizzat talep etmesi ve aksi tüketim yapmayı reddetmesi gerekiyor. Yoksa denizin ortasında iken yerden yüksek ama hayattan uzak egzoz soluya soluya ölüp gideceğiz!
http://www.adalargercek.com/adalar/yerden-yuksek-hayattan-uzak/16549

Yorumlar

Çok okunan

Adaleti düdüklemek!

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!