Silah atan değil, hayvan besleyen nesil!
Karadeniz... Ve Karadeniz denilince ilk
akla gelen şehirlerden, canım Trabzon.
İnsanları çoğunlukla aceleci, bazen telaşlı,
stresli, hareketli, adına ne derseniz deyin ama bu özelliği ile tüm Türkiye'de
nam salmış bir şehir. Olumsuz düşüncore ve önyargılarla mi? İşte olumlu veya
olumsuz bir özellik olarak düşündürmek bizim elimizde aslında. Zira bazılarına,
"Sevimli bir huysuzluk, ilgi çekici bir yerinde duramamazlık"
düşündürmekte, çoğunlukla gülümsetmekte.
Biz Trabzonlular, şehirde ve gurbette
yaşayanlar olsun her zaman gururla bahsetmişizdir memleketimizden. Ve biz
Trabzon'dan güzel haberler, örnek projeler görmek isteriz her zaman. Şimdi, "Evet,
işte bu!" diyebileceğimiz muhteşem bir kampanya haberi geldi. Kampanyaya
göre, Trabzon'da her okula bir sokak köpeği emanet edilecek.
Hayvanlara ve çocuklarımıza uygulanan
akıl almaz ve insanlık dışı şiddet skandalları ile ülkece şok geçirirken,
Ortahisar ilçesinde Milli Eğitim Müdürlüğü ve Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği
(TRAHAYKO) işbirliği ile hazırlanan "Ortahisar Sevgi Aşısı"
projesiyle her okula bir kulübe ve sokak köpeği emanet edilmeye başlandı.
Bakımları okullar tarafından gerçekleştirilecek sokak köpeklerini öğrenciler
besleyecek, hayvan bakımı ve sevgisi konusunda da eğitilecekler. Projenin ilk
uygulaması, Bahçeşehir Koleji'nde yaz döneminde başlatıldı. “Bes” adını
verdikleri Golden cinsi köpeğe çocuklar büyük ilgi gösterirken, onu beslemek ve
sevmek için sıraya girdiler.
"Bu mudur yani!" denilerek
geçiştirilecek, küçümsenecek bir adım değil, inanın. Çünkü bir çocuğa ne
verirseniz onu alırsınız, ne gösterirseniz onu uygulatırsınız! Aynı doğrultuda,
bir canlıya şiddet uygulayan, canını yakmak isteyen, bundan haz duyan bir
kişinin ikinci adresi hiç kuşku yok ki bir insandır. Küçük, savunmasız, zayıf
bir birey, şiddet ve olumsuz duygularla, baskı altında ve itilip kakılarak
yetiştirilirse, geçmişte alamadığı intikamını, ilk önce kendine göre zayıf
olandan almaya başlar. Önce bir sokak hayvanından, bir çocuktan, sonra bir
kadından... Kendi elinizle bir işkenceci, bir tecavüzcü, bir katil
yaratırsınız. Ancak şiddetin kötü bir şey olduğu, asla bir çözüm olmadığı ve
toplumsal bir kaos yarattığını çok küçük yaşlarca öğretirseniz, sevgi ile
yaklaşması gerektiğini aşılarsanız bambaşka bir gelecek yaratırsınız. Bu sonuca
ulaşmak için illa ki bir hayvan beslemek zorunda da değilsiniz. Bir köpeğin
başını okşamanın, bir kedinin mırıltısını dinlemenin, onların karnını
doyurmanın, hareketlerine sevgiyle bakmanın, onlarla neşelenmenin verdiği
hissiyat bile bambaşka bir bakış açısı yaratır çocuğun bilincinde.
Sizce böyle yetişen bir nesilden, bir
çocuğun canını yakan, onu istismar eden, yüreği sızlamadan öldüren bir yaratık
çıkabilir mi? Veya son dönemde üçüncü sayfa haberlerinde çok sık rastladığımız,
“Yol vermedin kavgasıyla, yan baktın atarıyla, kıskançlık hırsıyla,” kolayca
birbirini boğazlayan biri? Evet, elbette çıkmaz.
Yaşadığımız son skandalda, bir yavru
köpeğin tüm bacaklarını ve kuyruğunu tüyleri ürpermeden, hayvanın
haykırışlarından etkilenmeden nasıl bir bilinç kesebilir? Yapanların Suriyeli
çocuklar olduğu iddia edilse de, ne Suriyeli diye ne göz ardı edebiliriz ne de
“çocuktur canım” diyerek geçiştirebiliriz. Eğer birlikte yaşıyorsak ve
çocuklarımızı şiddetten uzak yetiştirmek istiyorsak onlara bıkmadan öğreteceğiz.
Örneğin, İstanbul'da bir genç sahilde
gördüğü bir sokak kedisini kucağına alıyor ve denize atıyor. Boğulmamak için
çırpınan kediyi gören balıkçılar da hemen harekete geçip kediyi kurtarıyorlar.
İki yaklaşım farkına bakar mısınız? Kameralarla da tespit edilen şahıs bunu
hangi duygu ve düşüncelerle, hangi his ve hazlarla yapmış olabilir dersiniz?
Kadına ve çocuğa karşı şiddet, tecavüz,
cinayet son yıllarda neden böylesine çarpıcı biçimde arttı? Bunun ekonomik
boyutu da asla göz ardı edilemez ancak toplumsal boyutu da kuşkusuz kin ve
nefret ortamının, birbirine ve farklılıklara tahammülsüzlüğün, en yetkili
ağızlarca da dillendirilmesinin etkisi oldukça büyük. Kişiler bulundukları
konum gereği, söyledikleri sözlere biraz olsun dikkat ederlerse toplumdaki
yansıması da aynı şekilde olur. Böylece, kadına ve çocuğa şiddeti de
önlersiniz, karşısındakine ve kendisi gibi olmayana önyargılı olmasının da
önüne geçersiniz. Umarız Trabzon'daki proje bütün Türkiye'ye yayılan, örnek bir
proje olur ve gerçekten aydınlık, birbiriyle barış içinde, farklı olana saygı
duyan bir nesil yetiştirmenin yolu açılmış olur.
Başka bir açıdan bakalım... Karadeniz
insanı silahı sever ve bunu delikanlılık, cesaret, namus olarak açıklar. Bölge
olarak zevk ve eğlencelerimizi, kutlamalarımızı bile silah atarak kutluyoruz.
Birine isabet eder mi, etmez mi diye düşünmeden bırakın köyleri artık şehrin göbeğinde
bile uzun namlulu silahlarla geziyoruz. Anlamı ne? Kendini tatmin mi? Güç
gösterisi mi? Erkeklik mi, adamlık taslamak mı?
Hayır dostlar. Bunların hepsi yanlıştır. Doğru olan, böylesi projelerle hem canlı saygısını göstermek hem de nesilleri bilinçli yetiştirmektir. Toprağını, yeşilini, deresini, doğasını seven Karadeniz insanı, o doğa içindeki canlıya sahip çıkan, sevgisi ve merhametiyle öne çıkan bir numaralı halk olsun, böyle anılsın. Silaha düşkünlükle, kavgayla, gürültüyle değil. Nasıl, sizce de hiç fena olmaz mı?


Yorumlar