Onlar gittikten sonra…
“Ada, eski ada değil.” Bu cümleyi çok
duyarsınız. Adanın yerlisinden de, yazlıkçısından da, turistinde de, şehirden
bunalıp sürekli kaçıp gelenden de. Ancak yeni bir söz değildir, on yıllardır
tekrar edilen, herkesin hemfikir olduğu bir durum.
Şimdilerde yaz günlerinde son derece
kalabalık, vapurların bırakın oturmak, adım atacak yer bırakmayan yoğunluktan
bata çıka varabildiği, halka açık yerlerde çamaşırlarıyla denize girenlerin bezdirdiği,
yediğinin içtiğinin, çocuğunun bezinin çöpünü ortalıkta bırakanların işgal
ettiği bir vaziyet. Ada halkı bu manzaralarla karşılaşmaktan usanmış durumda. Akşam
olup günübirlikçiler evlerine dönmeden sokağa çıkmak istemiyor. Özlemle
beklenen yaz sezonunun artık adeta bir an önce bitip geçmesi bekleniyor.
Neden böyle? Elbet birçok sebebi var.
Bunca zorluğa karşı Adalar’ın ödeneksiz bırakılması temel sebep diyebiliriz.
Fakat Adalar yeni mi keşfedildi de son dönemde, bu yapıcı değil “yıkıcı ilgi”
zirve yaptı?
Evet, yoğun nüfusa rağmen şehirde nefes
alacak alanların tükenmesi ve sayılı noktaların hıncahınç dolması sebeplerden
en büyüğü. Avrupalı turistin ayağını çekmesi, Arap turizminin iştahları
kabartması, giderek daha net bir Ortadoğu ülkesi imajı vermemiz, toplumsal baskı
ve önyargının iyice artması. Bunlar kesin ama başka bir gerçek sebebi var!
Geçenlerde bana yine adalardaki nüfus
hakkında soru sorulmuştu. “Hayır, eskisi gibi değil” dedim. Geçmişte, ‘azınlık’
diye tabir edilen, Rum, Ermeni, Musevi yurttaşlarımız terk ettiler adaları.
1950’lerden bu yana günden güne azaldılar. Evet, 6-7 Eylül olayları utancı ile
başlayan süreç ne durdurulabildi, ne yavaşlatılabildi. Bu topraklarda yaşayan
kültürler ellerini eteklerini çektiler ve biz fakirleştik. Gidenler
beraberlerinde birçok şeyi alıp götürdüler. Barışı, kardeşliği, birbirine
saygıyı, özlediğimiz hangi insani duygu varsa onları… İşte bu yüzden belki, ne
Adalarda ne de ülkenin geri kalanında, eskisi gibi değil hiçbir şey.
Bakınız, İstanbul’da
geçtiğimiz gün sel götüren bir sağanak yaşanırken, Atina’daki orman yangını
faciasını yaşadı. Bu yazı yazılana kadar 90’a yakın ölü vardı. Gerçek bir
dehşet, kan donduran bir trajedi. Belki bizim maruz kaldığımız sağanağa o an
onlar muhtaçtı. Adeta bu topraklarda birbirimize muhtaç olduğumuzun simgesi
gibi…
Yunanistan’daki
bu felaket birçok kişiyi derinden yaralamışsa da yine bazı akıl yoksunları
böylesine bir felaketten bile memnuniyet duyabilmişler. Hâlbuki yanarak, dumandan
boğularak, sıcaktan kavrularak ölmekten bahsediyoruz! Aralarında çocukların da
olduğu ve 26 kişinin birbirine sarılmış cansız bedenlerinin bulunduğu bir
dehşetten bahsediyoruz. Alevden ve dumandan denize kaçıp için saatlerce yardım
bekleyip boğulanlardan…
Aslında
sadece bizde değil. Bazı Yunanlılar da bizim yardım
etmemizdense cayır cayır yanmayı tercih ettiklerini söylemişler. Ne kadar ucuz
ve ahmakça değil mi? 17
Ağustos depreminde uçaklarla ilk yardıma koşanın Yunanistan olduğunu da mı
bilmezler? Bilmezler, veya işlerine gelmez.
İstanbul’daki anormal yağışın
kara ve denizin aşırı ısınması dolayısı ile olduğu söyleniyor. Yani ormanların,
yeşilliğin yok edilmesi. Yunanistan’daki
yangının ise kundaklama olduğu iddia edilmişti. Her halükarda, anlamamız
gereken şudur; bu topraklarda birlikte yaşayan insanlar, emperyalizmin ve
onunla direkt bağlantılı açgözlü kapitalizmin vahşiliği ile birbirine
düşürülmüş, düşman edilmiş, kırdırılmıştır. Ülkelerimiz, bu odakların piyonları
tarafından adeta işgal edilmiştir. Biz bu topraklardaki kültürü birlikte inşa eden
toplumlar olarak birbirimize muhtacız. Yanı başımızdaki insanlara duyarsız
kalamayız.
''Acı duyabiliyorsan
canlısın, başkasının acısını duyabiliyorsan insansın" demiş Tolstoy. Ne de
güzel demiş. Ancak ne başkası, ne de öteki bahsettiklerimiz. Onlar bizim
kardeşlerimiz, onlar biziz, biz onlarız. Biz farklılıklarımızla birlikte
yaşarken daha iyi öğreneceğiz nasıl davranmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini. Yaşar
Kemal de “O güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna,
insanın piçine kaldık,” diyor ya. İşte onun gibi… Çünkü bu topraklarda hiçbir
şey eskisi gibi olmadı biz birbirimize düştükten sonra. Hiçbir şey eskisi gibi
olmadı, onlar gittikten sonra. Ve hiçbir şey de eskisi gibi olmayacak insanlık
bittikten sonra…
Yorumlar