Balıkların da kolları yok!

Türkiye coğrafi konum olarak üç tarafı denizlerle çevrili, en kalabalık şehri İstanbul ise 17 milyonluk nüfusuyla denizin ortasında bir şehir. Buna rağmen, yaz geldiğinde boğulma haberleri art arda gelmeye başlar. Ülkenin kanayan yarası diyebileceğimiz bu konu için bir önlem veya çözümümüz var mı? Çocuklarımıza yüzme eğitimi verdik mi? Hayır! Yine takdir-i ilahi demekten öteye gidemiyoruz. 
Bu yazı yazılırken 34 günde 29’u çocuk 50 kişi boğularak ölmüştü. Denizde, gölde, derede, kanalda… Bunaltıcı sıcaklardan usanıp, nerede bir su birikintisi görse serinlemek isteyen halkımız maalesef yüzme bilmiyor! Bu genellemeyi rahatlıkla yapabiliriz. Etrafı su ile çevrili ülkemizin, bırakın denizlerini ulaşım, balık zenginliği, ticaret vb. konularda kullanabilmesini, bir kişinin dahi yüzme bilmiyor oluşu bir utançtır.


İstatistiklere göre denizi olmayan şehirlerde boğulma vakaları daha fazla. En çok İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde, boğulmalar daha çok gölet, sulama kanalı ve barajlarda meydana geliyor. 11 Temmuz’da ise Giresun Piraziz’deki 6 yaşlarındaki kardeş ve kuzenler Karadeniz’in hırçın dalgalarından can verdiler. Bursa’da 18 yaşından küçük çocuk işçiler, piknik için gittikleri çamlık alanda serinlemek için göle girdiler. Bir süre sonra çırpınmaya başlayan 8 çocuktan 6’sı kurtarılırken 2’sinin cansız bedenine ulaşıldı. Ne büyük bir acıdır! Konu hakkında AFAD’ın yaptığı uyarılara göre, boğulma vakalarındaki en büyük sebep panik. Panik yapan kişi kontrolünü kaybediyor.

İnsanlarımız yasak olan ve boğulma riski bulunan yerlerde bile yüzme bilip bilmediklerine bakmaksızın suya gözü kara atlıyorlar. Sadece o da değil, elektrik kaçağı olan ve süs havuzlarında dahi akıma kapılıp hayatını kaybeden sayısı hiç de az değil. Baraj gölleri de su hareketliliğinin nasıl olacağı kestirilemeyeceği için uygun görülmüyor. Ancak esas sorumlusu, insanlara nefes alacak alan bırakmaksızın her boşluğa beton, her yeşil alana bina diken gözü dönmüşlüktür. Aynı açgözlülükle, her deniz kenarını ve koyu da silme plaj işletmeleri ile işgal edip, halka ait olması gerekenleri, birilerinin cebine indirdiğimiz için insanların bulduğu en küçük su birikintisine girmek istemelerini haliyle engelleyemiyoruz, engelleyemeyeceğiz de… Denize girme kültürünü de aşılayamıyoruz, aşılayamayacağız da…  Okullarımız da doğru dürüst eğitim vermekten acizken havuzlara götürmek, yüzme öğretmek gibi bir derdi de olmadığına yine kaderimizle karşı karşıyayız.

Millet bahçeleri, kıraathanelerinden bahsediyoruz. Ücretsiz çay ve kek diyoruz ama bence daha önemlisi, denizler etrafında bir ülke için ücretsiz yüzme kursları açmaktır. 50 tane can, 50 tane hayat, gelecek, ülke için nasıl bir kayıptır?
Böyle bir gerçekle yüz yüzeyken gururlandırıcı bir haber aldık. Dublin’de düzenlenen Paralimpik Avrupa Şampiyonası’nda yüzücümüz Sümeyye Boyacı şampiyon olarak altın madalya kazandı. Sümeyye, doğuştan iki kolu olmadan ve kalça kemiği çıkık dünyaya geldi. Ancak bunu bir kader veya hüzün meselesi yapmayan Sümeyye, ilkokul eğitimini özel bir okulda aldı ve ayaklarıyla yazmayı öğrendi. 4.5 yaşında ayağıyla resim yapmaya başladı. 2009 yılında sulu boya eserleri Moskova’da sergilendi. 7 yaşında başladığı ebru sanatıyla bir sergiye katıldı. 5 yaşındayken bir gün akvaryumdaki balıkları izlerken, “Balıkların da yüzmek için kollara ihtiyacı yok,” dedi ve annesinin teşvikleriyle yüzmeye başladı. Girdiği her yarışta madalya kazandı ve Milli Takım’a seçildi. Daha öncede Brezilya'da dünya şampiyonu olan Sümeyye şöyle konuşuyor: “Beni öne çıkaran, bu işi büyük bir aşkla, sevgiyle yapıyor olmam. Herkesin bir sporla ilgilenmesi lazım. Profesyonel olarak yapmasalar bile hobi amaçlı olabilir, ben hobi amaçlı başladım. Bu sadece benim için bir spor ya da meslek değil, motivasyon sebebi.”
Sümeyye’nin kazandığı yarış, tahmin edeceğiniz gibi televizyonlardan canlı olarak yayımlanmadı. Saçma sapan dedikodu programlarının daha çok alıcısı var zira.


Engelli vatandaşlara da cahilcesine acıyan gözlerle baktığımız için lüzum da yok! Yazının başındaki boğulma haberleri mi? Onlar bizim için sadece birer rakam!
Kolları ve bacakları olmadan dünyaya gelen ama hayata karşı pes etmeyip bir motivasyon konuşmacısı olan, evlenip iki çocuk sahibi olan Nick Vujicic’in bir sözüyle bitirelim: “Sınırları olmayan bir yaşam için ne kola muhtaçsın ne bacağa... İhtiyacın olan tek şey sınırları olmayan bir akıl... "
Aklıyla hareket edecek, geleceğimize ve gençlerimize hizmet edecek yetkililere ve tüm insanlığa ilham olması dileğiyle… İyi bayramlar…

Yorumlar

Çok okunan

Adaleti düdüklemek!

Mirasın üzerinde tepinmek!

Hak Etmedik!